İskandinavya’nın İncisi: İsveç'i tanımak ister misiniz?
Kuzey Avrupa’da, İskandinavya Yarımadası’nda yer
alan İsveç, batı ve kuzeyde Norveç, güney ve güneydoğuda Baltık Denizi,
doğudaysa Finlandiya ve Bothnia Körfezi’yle çevrili bir tabiat harikası. Doğal
güzellikleriyle ziyaretçilerini kendine hayran bırakıyor. İşte İskandinavya’nın
incisi İsveç.
Yarıdan fazlası ormanlarla kaplı, irili ufaklı
yüz binden fazla göle sahip olan ülke adını milattan önce bölgede yaşayan Svear
kabilelerinden alıyor. Kuzey Kutup Çemberinin bile kuzeyinde bulunan
Riksgransen ve Norrbatten’deki Abisko gibi ünlü kış sporları merkezleriyle çok
sayıda yerli ve yabancı turist çeken İsveç’in en sık ziyaret edilen şehriyse
yan yana yarımada ve adaların köprülerle birbirine bağlanmasından oluşuyor
ve ‘’kuzeyin Venedik’i’’ olarak adlandırılıyor.
İSVEÇ'İN SİYASİ GÖRÜNÜMÜ
İsveç, parlamenter demokrasiye dayalı anayasal bir monarşidir. Kral'ın yetkileri tamamen törensel ve sembolik mahiyette oup, devleti temsil ile sınırlandırılmıştır. Kral XVI. Carl Gustaf 1973 yılında tahta çıkmıştır.
İsveç’in hikayesi: Nasıl başardılar?
19. yüzyılın sonunda fakirlik ve sefalet
yüzünden yüz binlerce insanın terk ettiği İsveç bugün dünyanın gıpta ile bakacağı ülkelerden bir tanesi. Bir çok alanda dünyanın zirvesinde bulunuyor. Bu başarının sırrı ne?
1876 yıllarında fakirlik ve sefalet içerisinde mücadele eden halk Amerika'ya gitmek için Götebork limanında beklemekteler. Paraları olmadığı için geminin en berbat yerlerinde seyahat etmeye razılar. En büyük hayalleri Şigago, Mineapolis, Worcester, Minnesota, Delaware gibi şehirlerdeki fabrikalarda işçi olabilmek.
Gemiye binebilenler şanslı. Binemeyenler umutla bir sonraki gemiyi beklemekteler. Sefalet içerisinde yaşamaktansa, ya ölecekler, ya da Amerika'ya gidecekler.
Bu göç dalgası bu şekilde yıllarca devam
etti. Yüz binlerce İsveçli değişik şekillerde Amerika’ya göç etti. Öyle
ki; 1890 yılına gelindiğinde Amerika’daki İsveçli nüfusu 800 bini bulmuştu.
O yıllarda başkent Stockholm hariç bütün şehirlerin nüfusundan fazla olan
bu rakam yetkilileri endişelendirmeye başlamıştı. Ülke yavaş yavaş boşalıyordu.
Göçü durdurabilmek yada en azından yavaşlatabilmek için bir dizi önlem
hayata geçirildi. Ancak Amerika’daki ücretlerin İsveç’tekilerle
kıyaslanamayacak kadar yüksek olması ve artık Amerika’da hatırı sayılır bir
İsveç toplumunun oluşmuş olması göç akınını sürekli canlı tutuyordu. 1907
yılına gelindiğinde göç artık İsveç için tahammül edilemez bir sorun haline gelmişti.
Parlamento acil olarak toplantı. Olağanüstü yetkilere sahip özel bir ‘Göç
Komisyonu’ kuruldu. Söz konusu komisyonun tek bir görevi vardı: Ülkeyi
hızla çöküşe sürükleyen göçü durdurmak…
O İsveç, şimdilerde ABD dahil birçok ülkeyi kıskandıracak bir
halde!
Uluslararası Demokrasi
Endeksi’nin zirvesinde yer alıyor ve, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği
Teşkilatı’na göre dünyanın en başarılı sağlık sistemine sahip. Birleşmiş
Milletler’e göre yaşlıların en iyi bakıldığı, Stratejik
ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’ne (CSIS) göre ise gençlerin en
mutlu olduğu ikinci ülke durumunda. Eğitim sistemleri birçok ülke
tarafından örnek alınıyor. Yolsuzluk yok denecek kadar az. Yargı
güvenilirliği son derece güçlü basın özgürlüğünde ise Freedom House’un 2015
yılı raporuna göre dünyanın zirvesinde yer alıyorlar.
Bir zamanlar kendi vatandaşlarının bile terk ettiği İsveç nasıl bu
noktaya geldi? Söz konusu başarının arkasında yatan nedenler neler? Bir dönem
dünyanın en fazla göç veren ülkelerinden biri olan İsveç bugün nasıl
mültecilerin en büyük rüyası haline geldi?
Tarafsızlıktan zengin olan ülke
1907’de kurulan İsveç Göç Komisyonu’nun yaptığı ilk şey
‘Amerika’nın en iyi yanlarını İsveç’e getirmek’ sloganıyla; eğitim,
ekonomi, siyasi hayat, sosyal yaşam gibi temel konular başta olmak üzere birçok
farklı alanda sayısız reformların hayata geçirilmesini talep etmek olmuştu.
Yolsuzlukların üzerine gidildi, eğitim sistemine çeki düzen verildi.
İlerleyen yıllarda patlak veren Birinci Dünya Savaşı ise bir anlamda
İsveç için fırsat oldu. Avrupa ülkeleri ve ABD dahil dünyanın birçok
ülkesinin savaşla meşgul olduğu yıllarda İsveç tarafsız kaldı ve söz konusu
reformları hayata geçirdi. Ülkenin kuzeyindeki zengin demir madenleri ise savaş
sırasında İsveç ekonomisinin canlanmasına olanak sağladı. 1920 yılına
gelindiğinde ABD’ye göç ciddi oranda azalmıştı.
Aynı tarafsızlık politikasını İkinci Dünya Savaşı’nda da devam
ettirdi İsveç. Görünürde savaşın taraflarından biri olmadı ama arka
planda Almanya’ya demir çelik satmaya devam etti ve Rusya’yı işgale giden Alman
ordularının ülkeden transit geçmesine izin verdi. Öte yandan Hitler’in
zulmünden kaçan Yahudilere de kapılarını açtı.
İkinci Dünya Savaşı Avrupa’da
sadece kaybeden tarafların değil kazanan tarafların da önemli kayıplar
vermesine neden olmuştu. Birçok ülkede ekonomi çökme noktasına gelmişti.
İsveç’te ise çok daha farklı bir tablo söz konusuydu. Kayda değer bir fiziki
tahribat söz konusu olmadığı gibi savaş boyunca devam eden demir-çelik ihracatı
ekonomiyi ayakta tutmuştu. Sosyal hayatta da önemli gelişmeler elde
edilmişti. 1850 ile 1950 yılları arasında nüfus ikiye katlanmasına rağmen kişi
başına düşen gelir tam 8 kat artmıştı. Ortalama ömür 28 yıl uzadı.
Bu süre içerisinde tarımla meşgul olan köylü nüfus kentlere göç ederek
ülkeyi müreffeh devletler arasına taşıyan sanayi sektöründeki atılıma öncülük
etti.
Tarafsızlık İsveç’in dış politikadaki en temel prensiplerinden
biri oldu. Bu sayede hem geçtiğimiz yüzyıl boyunca yaşanan savaşların olumsuz
etkilerinden korundular hem de dünyanın değişik bölgelerinde yaşanan krizlerde ara buluculuk görevi üstlendiler. Halihazırda İsveç NATO üyesi olmayı da
tarafsızlık ilkesini ihlal edeceği gerekçesiyle reddediyor. 1901 yılından
bu yana düzenli olarak verilen Nobel Ödülleri ise İsveç’in barışa, bilime,
sanata ve edebiyata verdiği ehemmiyeti temsil ediyor.
İSVEÇ, ŞU AN ABD DAHİL BİR ÇOK ÜLKEYİ
KISKANDIRACAK DURUMDA.
Uluslararası Demokrasi Endeksi’nin zirvesinde yer alıyor ve,
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Teşkilatı’na göre dünyanın en başarılı sağlık
sistemine sahip. Birleşmiş Milletler’e göre yaşlıların en iyi
bakıldığı, Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’ne
(CSIS) göre ise gençlerin en mutlu olduğu ikinci ülke durumunda.
Eğitim sistemleri birçok ülke tarafından örnek alınıyor.
Yolsuzluk yok denecek kadar az. Yargı güvenilirliği son derece güçlü
basın özgürlüğünde ise Freedom House’un 2015 yılı raporuna göre dünyanın
zirvesinde yer alıyorlar.
İsveç modeli sosyal demokrasi
1932 yılında Köylü Partisi ile yaptığı iş birliği sayesinde
iktidara gelen Sosyal Demokrat Parti 1976 yılına kadar aralıksız olarak İsveç’i
yönetti. Günümüzde ‘İsveç modeli sosyal demokrasi’ olarak bilinen yönetim
anlayışı büyük oranda bu süre içerisinde hayata geçirildi. Sosyalist
prensiplerin liberal bir ekonomi ve demokratik bir toplum anlayışıyla birlikte
hayata geçirilmesi temeline dayalı olan bu modelin İsveç’in bugün bulunduğu
noktaya gelmesinde payı çok büyük. Adil bir vergi sistemi, yerel
yönetimlerin son derece geniş yetkilerle donatılması, düşük işsizlik oranı
ve güçlü bir ekonomi için çalışan Sosyal Demokratlar İsveç’i geçen süre
içerisinde dünyanın en müreffeh ülkelerinden biri haline getirdiler. Zaten
sağlam bir altyapıya sahip olan sendikalar bu sürede daha da güçlü hale
geldiler. Bu sayede emekçinin alın teri ne bürokrasinin kısır döngüleri
arasında harcandı ne de patronların insafına terk edildi. Makul bir ücret
sistemiyle birlikte beşikten mezara kadar sosyal bakım ve destek anlayışı
topluma hakim oldu.
1995 yılında Avrupa Birliğine üye olmasına rağmen İsveç para
birimi olarak Euro’yu kullanmaya yanaşmadı. 2003 yılında yapılan referandumda
halkın yüzde 55,9’u para birimi olarak Kron’un kalmasını istedi.
Kütüphane yönetimi dize getiren ilkokul öğrencileri
İsveç’in bulunduğu noktaya gelmesindeki en önemli etkenlerden
biri hiç şüphesiz son derece güçlü bir eğitim sistemine sahip olması.
Ülkede 9 yıllık ilk öğretim mecburi. Ancak 6. sınıfa kadar öğrencilere
not vermek yasak. Notun küçük yaşlardaki çocukların motivasyonunu olumsuz
etkilediğine inanıyorlar. Öğrencilere hakları daha küçük yaşlarda öğretiliyor.
Bu sayede hayatın ilerleyen yıllarında yaşayacakları zorluklara karşı
kendilerini koruma becerisine sahip olabiliyorlar. Söz konusu eğitimin
öğrenciler üzerinde nasıl bir etki yaptığını göstermesi açısından geçtiğimiz
Şubat ayında Stockholm yakınlarındaki Södertalje şehrinde yaşanan bir olayı
anlatmakta fayda var.
Södertalje Şehir Kütüphanesi son dönemde artan yoğunluk dolayısıyla
Soldalas İlköğretim Okulu’nun kütüphane ziyaretlerini kısıtlama kararı alır.
Normalde ayda 1 olan kütüphane ziyaretleri her sömestr da (6 ayda) 1 sefer
olarak değiştirilir.
Bu arada şunu belirmekte fayda var. Kütüphane denilince aklınıza
sadece kitapların olduğu bir bina gelmesin. İsveç’te kütüphaneler,
bilgisayarlardan müzik aletlerine, oyun cdlerinden her türlü interaktif eğitim
materyallerine kadar öğrencilerin ilgisini çekecek neredeyse herşeye sahip
mekanlar. Haliyle bir öğrencinin kütüphaneye gitmek istemesi çok normal. İlginç
olan öğrencilerin bu hakları ellerinden alındığında yada belirli olanda
kısıtlandığında verdikleri tepki. Öğrenciler okul içerisinde bir protesto
eylemi başlattılar. Zamanla sayıları arttı. Birçok ülkede temel hakları elinden
alınan yetişkinlerin bile yapamadığı bir birlik ve beraberlik ruhuyla hareket
ettiler. Öğretmenler ise hayretle izledikleri bu olaya müdahale etmedi.
Protesto zamanla önce yerel haberlere daha sonra da ulusal haberlere konu oldu.
Ülkenin dört bir yanından öğrencilere destek mesajları yağdı. Neticede
kütüphane yönetimi geri adım atmak ve öğrencileri eskiden olduğu gibi ayda bir
kütüphaneye kabul etmek zorunda kaldı. Öğrencilere daha ilkokul
sıralarında haklarını ve hakları için mücadele etmeyi öğreten bu eğitim
sisteminin İsveç’in bugün bulunduğu noktada payı elbette çok büyük. Halihazırda
İsveç ABD’nin arkasından dünyada en iyi yüksek eğitim sistemine sahip ikinci
ülke durumunda. 9,6 milyonluk ülke nüfusunun 2,1 milyonunu 18 yaşın
altındakiler oluşturuyor. Bu arada İsveç’in 1979 yılında çocuk dövmeyi
yasaklayan ilk ülke olarak tarihe geçtiğini hatırlatmakta fayda var.
Bir tek jiletle dahi olsa İsveç çelik sanayine destek olun’
‘‘İhtiyacı olmayan şeyleri satın alan kendinden
çalar’’ kuşaktan kuşağa aktarılan bir sözdür İsveçliler arasında.
Tasarruf önemli bir kültürdür çünkü. Öyle ki İsveçliler bu kültürü
ülkelerine gelen turistlere de anlatmaya çalışmışlar. Yıllar önce Stockholm’de
bulunan birçok otelde lavaboda turistlerin traş olmak için kullandıkları aynaların
kenarında şöyle bir not olduğu anlatılır: ‘‘Lütfen traş olduktan sonra
kullandığınız jileyi çöpe atmayın. Yan tarafa bunun için bir kutu koyduk.
Jiletinizi oraya bırakın. Bir tek jiletle dahi olsa İsveç çelik sanayine destek
olun.’’
İsveç halihazırda
markalaşma konusunda dünyanın en değerli 4. ülkesi durumunda. Geçtiğimiz yıl
itibariyle dünyanın en değerli ilk 100 markası arasında 2 ilk 500 markası
arasında ise 7 İsveç merkezli firma bulunuyor. Volvo, Scania, Saab, İkea,
Ericsson, Skype İsveç’in dünyaya kazandırdığı markalardan bazıları.
İsveç’in 9,5 milyonluk nüfusuna rağmen dünyanın en büyük 24. ekonomisi
olmasında bu markalaşma kültürünün payı büyük.
Göçmenlerin en mutlu olduğu ülke
“Daha az kork, daha çok ümit et, daha çok çiğne, daha az ye, daha
az mızmızlan, daha çok nefes al, daha az konuş, daha fazla şey söyle, daha az
nefret et, daha çok sev ki tüm iyilikler senin olsun.” der eski bir
İsveç atasözü.
Belki de bu yüzden İsveç her zaman göçmenlere karşı
hoşgörülü bir ülke oldu. İkinci Dünya Savaşı süresinde Hitler’in zulmünden
kaçan Yahudilere kapıyı açtığı gibi; Bosna Savaşı’ndan sonra Boşnaklara,
Pinochet’in zulmünden kaçan Şilililere, ve son olarak Suriye’deki iç savaştan
kaçan Suriyelilere de açtı. İsveçlilerin kendilerinin de göçe yabancı bir
millet olmamaları bu hoşgörünün arkasında yatan nedenlerden biri olabilir.
Bugün Amerika’da 4,3 milyon ve Kanada’da 330 bin İsveç kökenli insan
yaşıyor. Ünlü oyuncular; Kavin Spacey, Jake Gyllenhaal, James Franco, Mark
Wahlberg, Uma Thurman, Val Kilmer, ve ünlü astronot Buzz Aldrin o İsveçlilerden
sadece bazıları. Öte yandan halihazırda İsveç kabinesinde göçmen kökenli 4
bakan bulunuyor.
İsveç’in gurur kaynağı Osmanlı gemileri
1697 yılında henüz 15 yaşındayken İsveç’te tahta geçen
XII. Karl’ın Rus Çarı Deli (Büyük) Petro ile giriştiği Poltova Savaşını
(1709) ağır kış şartları ve orduda baş gösteren salgın hastalıklar nedeniyle
kaybetmesi İsveçliler ile Türkler arasında bugün bile gururla bahsedilen bir
dostluğun başlamasına neden oldu. Ordusu dağılan XII. Karl, dönemin en güçlü
devleti olan Osmanlıya sığınarak Rusların eline esir düşmekten kurtuldu. Aşağı
yukarı 5 yıl kadar İstanbul’da kalan XII. Karl’a Yeniçeriler bu uzun
misafirliğinden mülhem ‘‘Demirbaş Şarl’’ lakabını taktılar. İyi bir matematikçi
ve mühendis olan Demirbaş Şarl ise Osmanlı topraklarında kaldığı süreyi Deli
Petro’dan intikamını almak için planlar yapmakla geçirdi. O dönemde dünyanın en
güçlü donanması Osmanlı İmparatorluğuna aitti. Şarl Baltık Denizi’nde Ruslara
karşı üstünlük sağlamadan krallığını güvene alamayacağının farkındaydı. Bu
yüzden başta İstanbul olmak üzere Marmara Denizi’nin farklı yerlerinde
demirlemiş gemileri inceledi. O yıllarda sadece Osmanlı donanmasında bulunan
bazı özel gemileri yakından görme şansı bulan Şarl, en ufak detayları bile not
alıyordu. Bizzat kendi eliyle çizdiği iki gemi modelini İsveç’e göndererek
kendisi ülkeye dönene kadar bu gemilerin yapılmasını istedi. Misafirliği
sırasında öğrendiği Osmanlıca ile Demirbaş Şarl bu gemilere ‘Yaramaz’ ve ‘Yıldırım’
[İsveççe: Jarramaz, Jilderim] ismini koydu. 44 top taşıyan 39 metre
uzunluğundaki ‘Yaramaz’ İsveç donanmasının sancak gemisi oldu ve ilerleyen
yıllarda başta Rusya olmak üzere birçok ülkeye karşı İsveç’in kazandığı
zaferlerde önemli bir rol oynadı. Öyle ki İsveçliler Yaramaz’ın uğurlu olduğuna
inanmaya başladı. Bu yüzden yıllar sonra hizmetten çekildiğinde yerine yapılan
daha modern bir gemiye yine ‘Yaramaz’ adı verildi. Bu böyle yıllarca
devam etti. 1944 yılında Nazi Almanya’sına karşı son görevine çıkan dördüncü
kuşak ‘Yaramaz’ bugün hala Karlskrona şehrindeki Kraliyet Denizcilik Müzesinin
önünde demirli bir şekilde duruyor ve okul müzesi olarak kullanılıyor. Demirbaş
Şarl’ın çizimleri ise İsveçliler ile Türkler arasındaki derin dostluğun tarihi
bir vesikası olarak Stockholm Kraliyet Kütüphanesi’nde sergileniyor.
Günümüzde İsveç’te 100 binin üzerinde Türkiye kökenli göçmen
yaşıyor. Atmış yılların sonundan itibaren İsveç’e misafir işçi yada sığınmacı
olarak gelen bu insanlar bugün ülkenin ayrılmaz bir parçası olmuş
durumda. Aralarında ekonomi, sanat, siyaset ve sporda adından
övgüyle söz ettiren çok sayıda insan var. Halihazırda Emlak Bakanlığı
yapan Mehmet Kaplan, ve Enerji Bakanı İbrahim Baylan, İsveç Milli Takımının
oyuncularından Erkan Zengin, Linköping şehrinde belediye başkanlığı yapan
Muharrem Demirok bunlardan bazıları.
Stockholm
Tarihi takımadalar şehri Stockholm, İsveç’in başkenti ve İskandinavya yarımadasında nüfusuna göre en büyük şehir. Neredeyse bin yıl geriye giden bir tarihe sahip olan bu şehrin renkli bir görüntüsü var. Şehir 14 farklı adanın karşısında inşa edilmiş. Eski Şehir (Gamla Stan) 13. yüzyıla dayanıyor ve küçük bir adanın üstüne kurulmuş. Merkezinde, renkli tüccar evleri tarafından sarılmış Stortorget (Büyük Meydan) bulunuyor. Onun arkasındaki dar ortaçağ pasajları, parke taşlı sokaklar ile birlikte büyülü bir ahenge sahip.
Stockholm’ün en önemli yapıları konum olarak
harika yerlerden birinde bulunuyor. Stockholm Katedrali, Royal Palace ve Nobel
Müzesi gibi yapılar etrafındaki manzaralarıyla uyum içerisinde. Tüm bu
güzellikleri kesinlikle görmeden geçmemelisiniz. Fakat Gamla Stan’dan dahası
var. i en büyük müzeler kümesini kapsayan Djurgården Adası bulunuyor. 1628’e
dayanan orijinal bir savaş gemisini sergileyen Vasa Müzesi ve Skansen Açıkhava
Müzesi kesinlikle görülmeye değer. Gece hayatı için, Östermalm’da bulunan
Stureplan Meydanı ve Södermalm’ı tercih edebilirsiniz. Nytorget
Meydanı’na giderek eğlencenizi ikiye katlayabilirsiniz. Eğer bir doğa
severseniz, şehrin dışına çıkın ve Stockholm takımadalarını tekne ile
keşfedebilirsiniz.
Holm, İsveç dilinde adalar demek. Bu şehre ismini veren 14 ada üstüne kurulu Vikinglerin şehrindesiniz. Bilinen ilk Viking şehri Birka ile başlayan İsveç yerleşimi 10. yüzyılda Olaf isimli ilk İsveç Kralı ile monarşik hayata başlıyor. Aradan geçen yüzyıllar boyunca Kraliyet Sarayına yapılan eklemeler, eski İsveç şehirlerinin kurulması ile birlikte şehir sınırları genişliyor ve adalara da yerleşim yaygınlaşyor. Baltık denizlerinin soğuk suları yaşam tarzlarında belirleyici rol oynayınca gemicilik, ticaret, balıkçılık Stockholm'un simgesel ve kültürel özelliklerinde öne çıkıyor.
Stockholm şehrine geldiğinizde Arlanda Havaalanı'nda ve şehir içindeki belli noktalarda yer alan turizm ofisleri seyahatiniz boyunca sie yol gösterecek broşürler, şehir kitapçıkları, müzeler ve gezi noktalarını çok detaylı anlatan yayınlar sunuyor. Bunlardan mutlaka almalı ve neredeyse yüze yakın müzesi olan bu şehri gezmeden önce ilginizi çekenleri önceden tespit edip, gezi rotasını buna göre belirlemeli. Şehirde neredeyse aklınıza gelebilecek her başlıkta bir müze yer alıyor.
Kent ve çevre nüfusu ile beraber toplamda 1,3 milyonluk nüfusu ile İsveç'in
başkentidir.
Stokholm.13yy.'dan bu yana kültür,siyaset,ekonomi ve medya yönünden
İskandinavya'nın merkezidir.Adalara ve kanallara yayılmış olmasından dolayı
Kuzeyin Venediği sıfatını almıştır.Araştırma ve sağlık sektörlerine dayanan bir
ekonomik yapıya sahip Stockholm Avrupa'nın önemli ekonomi merkezlerinden
biridir.
Stockholm gezilecek yerler yazısında neler var?
STOCKHOLM'ÜN GEZİLECEK YERLERİ:
1. Gamla Stan '(Eski şehir) Stortorget Meydanı.
2. Vasa Müzesi.
3. Stockholm Sarayı (Royal Palace)
4. Stockholm Belediye Binası (The City Hall)
5. Skansen Açık Hava Müzesi.
6. Djurgarden Adası.
7. Storkyrkan (Stockholm Cathedral)
8. Fotografiska.
9. Moderna Museet.
10. Vasterlanggatan caddesi.
11. Gröna lund.
12. Nobel Müzesi.
13. ABBA. The Museum.
14. National Museum.
15. Östermalms Saluhall.
16. Stockholm Halk Kütüphanesi.
17. SKY View
18. Riddarholmen Kilisesi.
19. Götgatan caddesi.
Geziniz & Görünüz
Kültürel ve tarihi eserleri,sayısız müzeleri yeşil su alanları, adaları ve
müthiş kent manzarası ile tam bir turistik kenttir. Yurt dışı turlar ile buraya
gelen seyahateverleri suyla kaplı alanlar ve özgün semtler kendisine hayran
bırakmaktadır.Dünya'nın en büyük kraliyet kalesi konumunda olan ve Gamla
Stan'da yer alan Kunglia Slottet;608 odayı bünyesinde barındırmaktadır ve
yapımı 1750 lerde tamamlanmıştır.Ünlü bir halk parkı olan Sergel's Meydanı
kentin tam ortasında yer almaktadır.37 metre yükseklikteki beş gökdelen ve
güneyde yer alan Kulturhuset kültür merkezi olağanüstü görünümdedir.Yüzden
fazla müzenin bulunduğu Stockholm kenti el sanatları,grafikler ve heykellerden
oluşan çok zengin bir koleksiyona sahiptir.Doğa ve kentin tabii çevresi ile
ilgili herşeyi öğrenmek için İsveç Doğa Tarihi müzesine gitmeniz yeterli
olacaktır.Stockholm kentinin en ünlü cazibe merkezlerinden biri olan ve
Djurgarden Adasında yer alan Grona Lund Baltık Denizi üzerinde parıldayan
muhteşem unsurlardan oluşan donanıma sahiptir.Dünyadaki tüm mevsimsel
bölgelerinden bitki türlerinin bulunduğu bir park olan Bergianska Botans
Bahçeleri görülmeye değer niteliktedir.Stockholm'de görülmesi gereken
diğer yerlerden bazıları şunlardır ; Gamla Stan,Icebar,Stadshuset,Stockholm
Kent müzesi,Skansen İskandinav Müzesi,Miles Garden ve Drottningholm Sarayı'dır.
Kültür & Eğlence
Stockholm kentinin dışına
çıkıldıkça aldığı göç nedeni ile farklı kültürlerin sentezi yaşanmaktadır.Orta
Doğu ve Avrasya'dan gelen göçmenler buradaki büyük çoğunluğu oluşturmaktadır.Şehirdeki
etkinlik ve festivallere bakıldığında Ulusal Kraliyet Muhafız Alayı Geçidi,
Stockholm Bira ve Viski Festivali,Eylül ayı içerisinde gerçekleşen Uluslararası
Film Festivali,Kasım ayı içinde Stocholm Uluslararası Caz ve Blues Festivali,Temmuzda
ise Stockholm Maratonu yapılmaktadır.Önemli bir saray olan Drottninghom Unesco
Dünya Mirasları Listesi'ne eklenmiştir.Çok hareketli olan gece hayatı ile ön plana çıkan
Stocholm 'de kuluplerdeki hareketlilk 23:00'den sonra hareketlilik kazanmaktadır.Şehir
merkezinen yer alan Ice Bar duvarlardan bardaklara kadar herşeyin buzdan
yapıldığı ilginç bir mekandır. Kent çok fazla organizasyon ve konserlerde ev
sahipliği
yapmaktadır.
Yeme & İçme
Kuzeyin Venediği sıfatını alan Stockholm'de Asya,İtalyan,Fransa,Türk,Yunan,İspanyol
ve Orta Doğu mutfaklarının lezzetlerini sunan pek çok restoran
bulunmaktadır.Kuzey Avrupa'da yer alan ülkerin vazgeçilmezi köfte de turistlere
farklı bir tat sunmaktadır.Norrland'in Finnerodja'nın çileği, ahududu ve somon
buranın yöresel tadları arasındadır.Balık tatları,su ürünleri ,soğuk
aperatifler,ekmek ve tereyağı Stockholm mutfağının vazgeçilmezleri
arasındadır.İçki olarak bakıldığında listenin başında vodka ve bira
gelmektedir.
Ringa balığı turşusu – Smorgasbord’un (açık büfe sunulan İsveç yemekleri) merkezi
Kraker ekmeği - yanına ne alırdınız?
Räksmörgås ve diğer açık sandviçler
Bezelye çorbası ve krep
Prinsesstårta – krallara layık bir tutku
Surströmming baştan kokar
Lördagsgodis (Cumartesi tatlıları)
DAĞ ÇİLEĞİ HERŞEYİN YANINDA GİDER.
Alışveriş
Butik mağazalar ,alışveriş merkezleri , fabrika satış mağazaları , kapalı
çarşıları haricinde Stockholm'de bir çok sanat galerisi
bulunmaktadır.Bunların haricinde Vasastaden ve Södermalm de antika ,müzik
ürünleri ve giysiler satılmaktadır.Cam ürünleri bakımından oldukça ünlü olan kent,kaliteli
züccaciye ürünlerinden benzersiz tasarım ve sanat şaheserlerine kadar çok
sayıda cam ürününün ihtişamı ile buraya gelenleri büyülemektedir. Hamngatan'da
yer alan Gallerian kentin mükemmel alışveriş komplekslerinden biri
olup,Söderhallarna ve Hötorgshallen kentin en önemli pazarların dandır.
DOĞA HARİKASI DİĞER GÖRSELLER:
İSVEÇ KIZLARI DÜNYANIN EN GÜZEL KIZLARI İMİŞ.
KAYNAKLAR: