28 Ocak 2015 Çarşamba

MEDYANIN TARİHİ GELİŞİMİ Nevzat Laleli HAY-DER Gen. Başkanı

MEDYANIN TARİHİ GELİŞİMİ 
Nevzat Laleli
HAY-DER Gen. Başkanı
En güçlü silah, Medya kitabım (1)                                              
İlk insan Adem (a.s) dan bu yana insanlar; kendi fikirlerini başkalarına ulaştırmak, onların da aynı fikirleri taşımalarını sağlamak, böylece kendi taraftarlarının sayısını artırarak toplum içinde güçlenmek istemişlerdir. Zira ilk insan Hz. Âdem (a.s) bir Peygamberdir ve Allah’ın emir ve yasaklarını önce kendi çocukları, sonra onların çocukları ve diğer kuşaklara iletmekle mükelleftirler.
Hz. Âdem’in çocukları Habil ve Kabildir. Habil, babasının yolunun yolcusu olduğu halde Kabil, hem ibadetlerini eksik yaptı ve hem de kurbanı Allah katında kabul edilmediğinden kardeşini kıskanarak ve onu öldürmüştür. Böylece de Batıl (yanlış yolun) temsilcisi durumuna düşmüştür.
İşte o günden bu yana insanlar ya hak tarafında veya batıl tarafta yer almışlardır. Kıyamete kadar da bu süreç devam edecektir. Hak tarafındakiler için iş kolaydır. Aklın ve mantığın kabul edeceği delillerle insanlara hakkı kabul ettirmek her zaman mümkündür. Fakat Batıl taraftakiler, kendilerine ve yaptıkları yanlışlara taraftar kazanmak için onlara ulaşabilmeleri lazımdır.  Ellerine geçirdikleri her imkânı kendi fikirlerini yaymak ve toplumu fikri narkoz altın alarak uyuşturmak, böylece kendi yanlarına çekmeye çalışmışlardır. İnsanları kendi yanlarına çekebilmek için onların takip ettikleri yol “şartlandırma yolu” dur.
Kırk gün bir insana deli denilse, o insan deli olur (deli olduğuna inanır)” şeklindeki atasözümüz, batıl fikirlerin insan topluluklarına ulaştırılmasında kullandıkları metot olmaktadır. Genellikle bir haberi veya bir yorumu medyadan öğrenen bir insanın, o haberi kendi imkânlarıyla araştırması ve doğrusu neyse ona inanması mümkün değildir. Ayrıca bu yanlış haberi birden fazla medya organı kullanıyorsa, artık o haber “günün gündemi” olmakta ve herkes o haberle ilgilenmek durumunda kalmaktadır.
İlk insandan günümüze fikir ve inançlardan biri, toplum taraflardan birinin yanına çekebilmek için bir vasıta kullanmışlardır. Bu vasıtalara zamanımızda MEDYA denmektedir.
Medya, bir fikri veya bir isteği, bir anda insan topluluklarına ulaşmasını sağlayan vasıtalara verilen isimdir.
İlk insandan bu yana Peygamberler taşıdıkları misyonları ve Cenab-ı Hakkın kendilerine verdiği harikulade (olağan üstü) olaylara yön verebilme kabiliyetleri sayesinde insanlara yön vermiş ve bulunduğu zamanlarda toplulukları yönlendirmişlerdir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) de, insanlara fikirleri ulaştırabilmek, onları aynı pota içinde yoğurmak ve Batıl zihniyetler üzerine galebe gelmek için yine medyadan yararlanmıştır. (bu konu ileride açıklanacaktır)
GÜNÜMÜZDE MEDYA
           Evangelistleri, ABD medyası kurmuş ve tanıtmıştır. Onların 90 milyonu bulmalarını, ABD Başkanlarının devamlı olarak Evangelistlerden gelmesini sağlamıştır.Böylece Siyon yıldızı, Hıristiyanları kendi emelleri için çalıştırmaktadır.
20 ve 21. Asırda medyayı, parayı ve bunlara bağlı olarak insan gücünü eline geçiren “ırkçı emperyalizm, diğer adıyla Siyonizm” sahip olduğu bu güçlerle dünya yüzeyinde eline geçirmediği ülke kalmamış gibidir. Önce ABD’de varlığını ve hegemonyasını güçlendiren bu güçler, ABD yönetiminde işbirlikçi adamlarıyla ABD’ye sahip olmuş, sonra bu gücüde kullanarak bütün dünya üzerinde söz sahibi olmuştur.
1900’lü yıllarda faizi bir “dünya gerçeği” olarak ABD’de oturtmak isteyen Irkçı emperyalizm, Katolikliğin ve Ortodoksluğun faize karşı birer inanış olduğunu görünce, elinde ki medya gücünü de kullanarak faize karşı olmayan bir mezhebin doğmasını sağlamış ve bu mezhebi kiliseleriyle, papaz okullarıyla donatarak Protestanlığı doğurmuştur.
Protestanlığın kendisi için yeterli olmadığını gören “Irkçı emperyalizm” bu sefer yine medya, para ve insan gücünü kullanarak, ırk olarak Yahudi olmadığı halde Yahudi emellerine hizmeti birinci sırada tutan “Evangelizm”  mezhebini kurmuş ve bu mezhebin bütün ABD’de yayılması, geliştirilmesi ve insanların bu mezhepte yerini alması için medyayı kullanmıştır.
Şurası bir gerçektir ki bu gün ABD’ye başkan seçilecek bir insanın mutlaka Evangelist mezhebinde olması ve bunlar henüz başkan adayları iken İsrail’e giderek ağlama duvarı önünde başındaki kippası ile dualar okuması şarttır. Bir başka ifade ile Evangelist olmayan kimse ABD’ ye başkan seçilemez.
ABD’nin önde gelen (reytingi yüksek televizyonları, trajı yüksek gazete ve dergileri) bütün medya kuruluşları, ABD’de ve dünyada bugün insanlığın yaşadığı sömürü, zulüm ve ahlaksızlık rejimlerinin kurulmasında en büyük pay sahibidirler.

14 Ocak 2015 Çarşamba

KİTAP: "Ben-i Adem"‏ Hayrettin Özaydın_ÇATI KİTAPLARI

Ben-i Adem‏
Hayrettin Özaydın
Kitabın adı: 
Ben-i Adem
 http://hayrettinozaydin.com/sayfala.asp?nereye=HayrettinOzaydinKimdir
Kitabın Yazarı: Hayrettin Özaydın
Çatı Kitapları
Birinci Baskı: Kasım 2014
96 sayfa, 9.50 TL
(...)
Arka Kapak:Yaşadığına İnan!
Dünya dönüyor.Herkesin kendine göre bir yaşamı ve telaşı var.
Sanmayın ki sizi takip eden bir kamera sistemi var. Hiç kimsenin umurunda değilsiniz.
Aynı sizinde umurunuzda olmayan tüm dünya gibi… Şu içinde bulunduğumuz hayatımızı nasıl yaşamalıyız sorusuna verilecek bir cevap, yani standart bir cevap kesinlikle yoktur. Her yaşayanın farklı bir diyeceği olacak ve dediğinde de haklı olacaktır. Bence bildiğiniz gibi ve bu hayatı yalnızca sizin yaşadığınızı sanmadan yaşayın. Ve son yaşayan siz olmayacaksınız, bunu unutmadan yaşayın. Ne yapmak istiyorsanız onu yapın. Deli her zaman aklına geleni yapar. Her akla gelen yapılmaz ama herkese biraz deli aklı lazım. Yaşınızı ve enerjinizin kıymetini bilin. Bir eylem için merasim beklemeyin. Şimdi yapın, hemen yapın. Yarın çok geç olabilir. Bir bakmışsınız siz de kırk üçüncü yaşınıza kıyamayıp kırk ükü demişsiniz…
(...)
Sayfa 11: “Desinler” Diye Yaşamak
(...)
Sayfa 13: Hayatı yaşarken, çok becerikliysen çok çalışırsın ve sırtın sıvazlanır. Beceriksizler yatarken sen çalışırsın. Takdir ve tebrik edilirsin ve yine yeniden çalışırsın. Egon tatmin olur, amacına ulaşır ve yine çalışırsın. Beceriksiz isen hayatta çalışmaz ve seyredersin. Ego tatminin için de sosyal bir alanda beceri ve bilgi edinirsin, toplumda saygın biri olursun.
(...)
Sayfa 13: Kimine göre doğru, diğerine göre yanlış. Acı tatlı, tatlı acı. Değişmeyen tek olgu ego tatmini. Yok desen de sen de ben de “desinler” den aldığımız hazzı, yediğimiz ekmekten alamıyoruz.
(...)
Sayfa 14: Ye, iç, gez, gör, sorgula ve yaşa. NASA’da üst düzey görev yapan bir mühendis, düz bir bambu ağacına çıkan yerli kabile mensubunun bu becerisini sadece seyreder ve ona çok uzak bir beceri olduğundan saygı duyar. Ancak aynı saygıyı kabilede yaşayan yerli duymaz. Çünkü bunun için gerekli edinim, duygu hayatında var olmamıştır. Onun için asıl olan güç, kişinin şahsı ve mevcut kabiliyeti yani bilek gücüdür. Beyin ile yapılan iş, övünülecek gücü ifade etmeyecektir.
(...)
Sayfa 15: Her şeyin mümkün olduğu yere gitmek diye bir şey yoktur. Sana da yapılır, en özel değerlerine de. Kırmızı ışık olmazsa hem katil hem ölü olursun. Kurallar olmasa hem hırsız hem mağdur olursun. İsyan etmez, aynı zamanda isyan edilmez. Yağma etmek, yağmalanmakla eşdeğerdir. Akıllı ol, aklı salim ol. Kural koy ve kuralları uygula ki saygın
olsun, sana saygı duyulsun. İnsanca yaşam var olsun.
(...)
Sayfa 17: Doğumdan ölüme çalışır ve ‘ben bilirim’ ile uğraşır dururuz topluma kendimizi kabul ettirmek için. Bak burada yazılanlar bile ben bilirimin baş örneğidir. Ama unutmamak gerek sessiz kalmak, risk almamak; konuşmak, taraf olmak, tarafını belli etmektir..
(...)
Sayfa 18: Bir ömür boyu çalışan ile hayatında hiç çalışmamış iki ayrı modelin ya da hep zengin iken birden fakir olmuş insanın sağlam iradesi ile hiç de kendine fark ettirmeden hayatını yaşaması mümkündür. İnsan tercih ettiği şekilde yaşar. Tipik mahalle adamı baba evinde doğar ve yaşar.
(...)
Sayfa 19: İlk insanı düşünün. Ne amacı vardı? Sığınmak, yemek yemek, üremek. Sığınmayı güvenlik ve konfor olarak düşünün. Bunu günümüze ve geçmişimize uyarlamak çok mümkündür. Ama temelde bilinen adı mağaradır. Yemenin, beslenmenin, evrim geçirmiş olsan da, en doğalı köylerdedir, yani zengin sofralarında değil. Üremek dünden bugüne hiç değişmedi, değişemez. Ancak sahiplenmek eklendi. Güç gösterileri ile bu ta ilk çağdan beri gözlenmekte. Güçlünün hâkimiyeti ve sahip çıkması talep edilmesindendir
(...)
Sayfa 19: Güçlü aynı zamanda kural koyucudur. Kurallar iki şekilde koyulmuş; biri duygusal, diğeri zoraki. Duygusalın adı din ile bezenmiş, diğeri siyaset olarak isim değiştirmiş. Gücü olan güçsüz olana siyaset ile yaptırım sağlamış, yetemediğinde ise din, inanç ile yine kuralları
uygulamış.
(...)
Sayfa 21: “Ben bilmem, o bilir”, “Ben konuşmam, o konuşur”, “Ben yapmam, o yapar.”… Bunlar kendine kılıf bulmanın başlangıç aşamasıdır.
(...)
Sayfa 21: Çünkü ses çıkartmak da risk almaktır. Sessiz kalıp yargılamak en kolayıdır. Sürü mantığı o sustu ben de susayım. Kazanım varsa paylaşılır, kaybediş risklidir.
(...)
Sayfa 22: Bir gül düşünün ya da orkide. Budanınca açtığını, her verişte daha da çoğaldığını bilirsiniz. Aynı mantık ama kural belli. Sizden isteyenin talebine uygun değil, sizin uygun görerek verdiğiniz kadarını. Fazla budarsanız solacak çiçek gibi, fazla vererek kendinize de zarar verirsiniz. Hem karşınızdakine hem de kendinize zarar vermeden vermek sağlam iradenin devamını, içsel huzurunuzu da size getirecektir.
(...)
Sayfa 23: Hiçbir şeyden çekinme. Unutma, Allah seni de beni de onu da çıplak ve aynı düzeyde yarattı. Eksiği olana farklı özellikler verdi. Bunu anlamak için sadece bak ama kaşlarını çatmadan mutlu bak. Gördüklerini görmezden gelme, anlayarak bak, bir kez daha bak. O zaman anlayacaksın ne kadar zengin olduğunu ve etrafınla paylaşarak yeniden var olacağını.
(...)
Sayfa 25: En sağlam kişilik modeli, temel direk çalışan, çalıştığı için mutlu olan ve kazandığı ile geçinmeyi bilen, eline geçen için huzur duyan ve bununla yaşamayı bilen kişi kitlesindedir. İşte bu kitle tüm ülkeyi hatta dünyayı dengede tutan en doğal ve saf insan kitlesidir.
(...)
Sayfa 26: Hissetmeden yaşamak hissizliğe ve hiçeinanmaktır. İnancına uygun yaşamayan insan yaşadığı gibi inanır. Yaşantısında his yok ise o zaman sadece kurallara inanır ve hissin hoş bir duygu olduğu var sayılır.
(...)
Sayfa 26: Hissetmemek dinsizliği, dinsizlik kuralsızlığı ve kötülüğü tetikler. Genelde uzak doğu ülkelerinde var olan dinsizlik vatandaşın hissiz olmasını yani sorgulamadan sadece kurallara uymasını ve yargılamadan çalışmasını betimler. Yargılamayan insan, liderin söylemi ile yaşar.
(...)
Sayfa 27: Tüm dinler hep aynı kuralları içermektedir. Temeli; iyilik ve paylaşımdan yana olunması ve yanlışlıktan uzak durulması öğretilmiştir. Tüm dinlerin tek ayrı noktası dinin lideridir.
(...)
Sayfa 27: Asıl mucize insanın tam da kendisidir. Her kişinin Allah’ı içinde saklıdır. İsterse Allah’a inanır ve iyilikler yapar ki o an iyilik melekleri görevdedir ve kişi artık cennettedir. İsterse kötülük yapmak suretiyle içindeki şeytan ile iş birliği yapar ve o andan sonrası cehennemde, yine kendi içindedir.
(...)
Sayfa 39: Güvenme güzelliğine, geçecek o harika fiziğin. Ahenkle dans eden saçların insanın aklını alıyor ama hepsi zamanla bitecek ve zamanla bir çiçek gibi solacaksın. Kibirle bakma insanlara, hep aynı sevecenlikte kal. Kal ki süreklilik arz et. Yarın yalnız kalma.
(...)
Sayfa 40: İsyan ederiz. Hep yenisini düşlerken elimizdeki gidince eskisine razı olur, geri elde etmek için mücadele ederiz. Bahçede dikili bir gül, her gün önünden geçer, bakmayız bile ama biri onu kökünden sökse alsa, çok üzülür ve onun varoluşundaki zahmetleriniz, emekleriniz ve her şey aklınıza gelir.
(...)
Sayfa 41: En büyük korku ölümler. Etrafımızdaki tanıdıklarımız, paylaşım yaptığımız, yaşamda var olmuş kişilerin ölümüdür. Hayat bitiyor. Örnekleri en yakınlarımız. Her cenazede nefsimiz bir kez daha imtihan görüyor. Ölüm her daim ilişiğimizdedir. Ölümsüzlük otu hikâyedir. Bir otun ölümü hayatın gerçeğidir ve bir son ise onun geriye gelmesi ya da hiç ölmemesi gibi mümkün olmayan bir gerçektir.
(...)
Sayfa 45: Bir akşam geç saatte Üsküdar’daki evimin girişinde bir küçük kitap buldum, baktım; ‘İncil’…
(...)
Sayfa 47: Katili savunan avukat ve katili suçlayan avukat, hangisi haklı, hangisi masum?
(...)
Sayfa 53: Hayal ettiğin gücü sana sunan düşmanın, en yakın akraban gibi olur. İktidar uğruna insanın yapmadığı kalmaz. Edinim ve iktidar insanoğlunda kişilik değişikliği oluşturur, hem de hemen. Pay paylaşımında çıkan kavgalar, uzlaşma ile sona eren savaşlar buna açık örnektir. Hak sahibi olmak gibidir söz sahibi olmak. Bunun için iktidara talip olur ve bu yolda yüzüne bile bakmayacağı birçok insan tiplemesini kucaklar, öper, ellerinden tutar, gözlerinin içine bakar. Tek amaç ve hayal edilen tek sonuç, iktidara oturmak ve daha çok söz sahibi olmak, daha çok edinim sağlamaktır.
(...)
Sayfa 55: İnsanın fıtratında var, en kabul etmez durumda dahi payını her durumda paylaşıp elde etmek istediği hayaline kavuşmak.
(...)
Sayfa 56: Geniş çevre ve hakkında iyi düşünen kitleler. Her an en büyük zenginliktir. Büyük sermaye ve kredidir. Buna sahip olunca ve çalışma azmin çok olunca başarı peşinden geliyor. Daha çok yoruluyorsun ve daha az sosyal hayatın oluyor ama kazanım uzun vadede ve iç huzur ile süre geliyor. Az geliyor ama hep geliyor.
(...)
Sayfa 57: Arı kovanına çomak sokanın ne amacı olduğunu ve nasıl bir psikolojide olduğunu da anlamak, hatta herkesi ve her canlıyı anlamak istersiniz. Size duyulmasını istediğiniz saygıyı önce sizin duymanız, ancak sabırla ve sonsuz bir edinim ile mümkün olacaktır.
(...)
Sayfa 57: Sürü mantığı ile mevcut düzenin devamına destek olmak, yarın sizin de karşı çıkıp bir kovana çomak sokmayı göze alacak tehlikeye dahi girmenize sessiz kalınması ve destek görmemenize vesile olacaktır.
(...)
Sayfa 58: Haksızlığa sessiz kalma. Unutma, hak bir gün sana da lazım olur. ‘Payı paylaştım nasılsa, susayım da elimdeki edinimden olmayayım’ mantığı kafana inecek darbeyi oluşturmak ve zamanı ötelemekle eşdeğerdir.
(...)
Sayfa 57: Bir gün evden çıktım. Kamyonet kapıda, üstü başı perişan bir adam. Kırık dökük kamyonetin üzerinden patates soğanı ısrarlı bir şekilde satmaya çalışıyor ve beni ikna etti. Çuvallar elli kilo, fiyatı da uygun. Ama dedim “ev beşinci katta sen çıkartacaksın”. Adam bir solukta soğanı, ardından patatesi beş kat yukarı çıkardı ve parasını verdim. Hızla son gaz uzaklaşınca anladım, kazıkladı beni. Uyandım ama geç oldu, nasıl çıkartacaktı yüz kilo ağırlığı iki solukta!
(...)
Sayfa 60: Düşünsene yargılanmayacağını bilsen, bu dünyanın tüm zenginliklerini yaşamak isterdin. Hem de dibine kadar. İşte bu yüzden din var. Allah seni her yerde görür ve sen bu dünyada yargılanmasan bile öteki dünyada yargılanırsın.
(...)
Sayfa 61: Psikiyatri günümüzün en korkunç bilim dalıdır. Hapçılığın ve insana edilen eziyetin yasal zemine oturtulmuş halidir. En etkin cevapları; Hasta cevap vermedi, başarısız olduk. Oysa psikolog dinler, farkında olmayı sağlar, farkında olmayanın fark edeceği kapıları onun anlayacağı dilde açar. Bu tabii ki gelişmiş toplumlarda daha çok kullanılan bir yöntemdir.
(...)
Sayfa 61: Çocukken yasaklar ile büyüdük, yasakları hep merak ederek büyüdük. Şimdi de aynı durumu çocuklara uyguluyoruz. Büyüklerimizden gördüğümüz gibi. Ama yeni neslin elinde çok derin bir bilgi bankası var; internet. Hem de doğrudan çok yanlışın bir arada olduğu bilgi kaynağı.
(...)
Sayfa 66: Aşk sadece gözünün içine bakmak değil, elini tutmak değil, bir odada oturup sıcaklığını hissetmek, hiç konuşmasa da varlığından memnun olmaktır.
(...)
Sayfa 69: Kadın ve Erkek Denklemi
(...)
Sayfa 72: Anne sevgisi neden bitmez erkekte? Bunu çözse kadınlar. Mutluluk sonsuza dek avucunuzda, eşiniz sadece çocuğunuzdur.
(...)
Sayfa 75: Oysa eşimiz yani bize bizim gibi sevgi ile aşk ile paylaşım ile yaklaşan ve elini tuttuğunda gözüne baktığında aynı kendin gibi gördüğün eşin, kuralsız ve şartsız süreli dünyada süresizce bize helaldir. İstediğimiz gibi birlikte olabilir ve istediğimiz gibi davranabiliriz.
(...)
Sayfa 76: Kızlarda evlilik baskısı genelde Ortadoğu ve az gelişmiş toplumlara ait bir beklenti iken, büyük şehirde de aynı beklenti aile içinde yer eder ve çocuklara da yansır.
(...)
Sayfa 76: Aslında evlilik modern toplumların evlilik adı ile ortaya koydukları kural ve uyulacak kaide zincirinden başka bir şey değildir.
(...)
Sayfa 81: Hiç kimse vazgeçilmez değildir. En yakın dostun, arkadaşın, eşin ve çocuğun. Hayata onunla bağlanırsan, ana damarların onunla atarsa, yaşamın kanunu olan ayrılık geldiğinde sen de onunla biter ve gidersin. Unutma, zamanı geldiğinde herkes bir yerlere gider. Gitmezse de zamanı geldiğinde zaten ömür biter.
(...)
Sayfa 82: Din kuralları olmasa neye uyulacak? Yedisinde ne ise yetmişinde o olan insan, huyu ve tercihleri ile bir diğerinden çok ve çok ayrıdır. Hal böyleyken kural ve gelenek gereği bir gün bir başka insan ile artık aynı evi ve kuralları paylaşmaya başlar. Aslında paylaşmaz, sadece katlanır. Başka bir şey ister ama düzen bozulmasın diye susar ve verilen görevi, rolü uygular. Herkes böyledir. Dışarıya bakın. Arabalarda yan yana oturmuş giden çiftler hiç konuşmazlar gülmezler. Bilin ki onlar evlidir.
(...)
Sayfa 83: Sevgi karın doyurmaz. Sarıl sarılabildiğin kadar. Karnın açlıktan guruldadığında, aşkın sözlük anlamını bile unutursun.
(...)
Sayfa 86: Evlenmeden de mutlu olunur ama evlenmeden yaşlılığında elini tutacak, gözünün içine baktığında gülümseyecek, yeri geldiğinde sana yıllarca hizmet edecek ne bir kadın ne de bir adam bulabilirsin.
(...)
Sayfa 86: Gurur ve kibir en yakın bildiğimiz dostumuz, arkadaşımız ve akrabalarımız ile aramıza giren en bulaşıcı ve hiçbir faydası olmayan olgulardır. Yaşam bize süregelen zaman içinde çeşitli oluşumlar, olgular getirir bunları denize atılan bir taşın oluşturduğu halkalara benzetebiliriz. En küçük halkada biz ve anne-babamız, sevdiğimiz vardır. Bir sonraki halkada yakınlarımız.
(...)
Sayfa 91: İbadet ederken takdir edilmeyi beklemeden ibadet et. Yanlış yaparken bilerek yap, inanarak yapma. Sadece bu yaptığının yanlış olduğunu bil yeter. Unutma, seni hep takip eden içindekidir. İçine, yani kendine inan. İçindeki çocuğa güven. O yanlış yaptırmaz sana.
(...)
Sayfa 95: Sevgili babacığım, hayatı yaşarken insanları mutlu ettiğin ve kurallar ile dostlarını, aileni, bizleri üzmediğin için teşekkür ederim. Bir gün daha yaşaman için mümkün olsa her şeyimi verirdim. Allah babama ve babana rahmet etsin. Âmin.
Hayrettin Özaydın