VAHŞİ EMPERYALİZMİN AĞALARI ALTIN
HIRSIZLARI; BEYAZ ADAM VE ALTIN; BREZİLYA’DA TEMAS KURULMAMIŞ AMAZON KABİLESİ
BİREYLERİ HUNHARCA ÖLDÜRÜLDÜ; “SİZİN CENNETİNİZE GİTMEK İSTEMİYORUM’’
Naci Kaptan //
05.Ekim.2017
1452 yılında da
altın hırsı ile gözleri kör olmuş İspanyollar, Portekizliler; dini kendilerine
maske yaparak sözde Hıristiyan olmadıkları için günahkar saydıkları bu
insanlara zulüm ve soykırım uygularken bütün insani değerleri hiçe sayarak
kendi insanlıklarını kaybettiler.
Amazonlarda yaşayan bir kabile. F:
Ricardo Stucker
Brezilya’da Temas Kurulmamış Amazon Kabilesi Bireyleri Öldürüldü.
Altına sahip
olmak hırsı geçmişten bugüne değişmiyor.Beyaz adamın altına sahip olmak hırsı
tüm ahlaki değerlerin önünde. Geçmişte Amerika kıtasının bulunmasından buyana 1492
yılında Kristof Colomb tarafından altına sahip olmak için Amerikan yerl,lerine
kaarşı yapılan katliamlar aynen bu gün de devam ediyor . Kimseye zararı
dokunmayan, medeniyet ile ilişkisi bulunmayan ve Amazon Ormanlarının içinde
yaşamakta olan Amazon yerlileri yine bu kez 2017 yılında Beyaz adam tarafından
katledilmişler .
Kristof
Kolomb’un 12 Ekim 1492 tarihinde Haiti’ye ulaşması Yeni Dünya’da kendi halinde
dünyanın geri kalanından habersiz bir şekilde yaşayan Kızılderililer için sonun
başlangıcı oldu.
Ve tarih yine benzer olayları tekrarlıyor
;
Brezilya’da
temas kurulmayan bir kabilenin 2008’de çekilmiş fotoğrafı. Amazon’daki yerli
gruplar artan tehditler altında tehlikede. F: Funai/Associated Press
Arkeofili web
sitesinde 22 Eylül 2017 terihli Erman Ertuğrul yazısında şöyle diyor : Brezilya’da
Temas Kurulmamış Amazon Kabilesi Bireyleri Öldürüldü. Brezilya’da
Amazon ormanlarının ücra bir köşesinde yaşayan ve daha önce hiç temas
kurulmamış yerli bir kabile, altın madencileri tarafından öldürüldü.Amazon’un
uzak bir bölümünde nehir kıyısında yumurta toplayan temas kurulmamış bir
kabilenin üyeleriydiler. Fakat geçtiğimiz günlerde altın madencilerinin
gazabına uğradılar. Brezilya’daki
federal savcılar, soykırım yapılan yerli gruplara yönelik tehditlerin ülkede
artmakta olduğunu gösteren, bir kabilenin yaklaşık 10 üyesinin katliamı
hakkında bir soruşturma başlattı. Brezilya yerli
hakları ajansı Funai, altın madencilerinin Kolombiya sınırına yakın bir bara
gidip cinayetlerinden övgüyle bahsetmelerinden sonra katilleri savcılığa
şikayet ettiğini açıkladı. Ajans, katillerin ellerinde pala savurarak kabileden
geldiklerini söylediklerini belirtti.
Ajans çalışanı
Leila Silvia Burger, “Oldukça kaba bir konuşmaydı. Cesetlerin kesilmesi ve
nehre fırlatılması konusundan bile övgüyle bahsettiler. Onları öldürmezlerse
kendilerinin öleceklerini söylediler.” diyor.
Silvia Burger,
katliamın geçtiğimiz ay yaşandığını, çok fazla kanıt olduğunu ancak tüm
bunların yasal olarak kanıtlanması gerektiğini söylüyor. Yerel işler bürosu, kasabada
bazı sorgulamalar yaptı ve ardından davayı polise verdi. Davadan sorumlu
savcı Pablo Luz de Beltrand, soruşturma başlatıldığını doğruladı ancak davanın
ayrıntıları hakkında bilgilendirme yapamadığını söyledi. Beltrand, katliamın,
batıdaki Javari Vadisi’nde, Brezilya’nın en büyük ikinci yerli nüfusunun
bulunduğu bölgede yaşandığını belirtti. “Olayı takip
ediyoruz, ancak bölgeler çok büyük ve erişim sınırlı. Kabilelerle hiç temas
kurulmadı ve onlar hakkında çok az bilgiye sahibiz. Bu yüzden olay, tüm hükümet
birimlerinin birlikte çalışmasını gerektiren zor bir iş.”
Beltrand, bu yıl
içinde soruşturmasını yürüttüğü ikinci dava olduğunu söylüyor. 2017 yılının
Şubat ayında da bölgede temas kurulmamış insanlar öldürülmüştü ve dava hala
sürüyor.
“Şubat’taki olay,
bu tarz bir katliamın yaşandığı ilk olaydı. Daha önce böyle bir şey
yaşanmamıştı.”
Global bir yerli
haklar grubu olan Survival International, temas kurulmayan küçük Amazon
kabilelerinin küçük boyutları göz önüne alındığında, bu son katliamla birlikte,
yerli grupların önemli bir yüzdesinin silinebileceği konusunda uyardı.
Grubun sözcüsü
Sarah Shenker, “Soruşturma olayı doğrularsa, izole kavimlerin soykırımcı
katliamlardan korunamadığı konusunda doğrudan Brezilya hükümetinin
başarısızlığı sayılacak. Bu koruma, anayasada da güvence altına alınmış bir
şey.” diyor.*1*
Kristof Colomb’dan bu yana ne değişmişti
?
inka
yerlilerinin “Allah’ın şekerleri” olarak isimlendirdiği altına sahip olmak
isteği beyaz adam için vahşet . öldürmek , yok ,etmek çevreyi ve doğayı talan
etmek için yeterli gerekçe idi .
Beyaz adam şayet
öldüremiyorsa geri kalmış ülkelere işbirlikçi yöneticilerle ortaklık kurarak
giriyor ve bu kez de 10-20 futbol sahası büyüklükte ve yaklaşık 300 mt
derinlikte çukurlar açarak buradan çıkardıkları toprağı siyanürle harmanlayarak
altını çıkartıyorlar maden alanlarına erişmek için yüz binlerce erişkin ağaç
kesiliyor ve siyanürle katledilen tüm doğa ve yaşam siyanürlü toprak dağları
ile terkediliyor. Siyanürlü toprak süzülerek yer altı sularını da zehirleyerek
içilemez hale getiriyor. Siyanürle harmanlanmış milyonlarca m3 toprağın
öldürücü etkisinin yüz yıla yakın devam ettiğini de söylemek gerek. Geçmişten bugüne
pek bir şey değişmemişti.
Kızılderili katliamının kısa tarihi
Kristof
Kolomb’un yakın arkadaşlarından birinin oğlu olan Domiken tarikatı
papazlarından Bartolome de Las Casas, orijinal adı “Brevisima historia de la
destruccion de las Indias (Yerlilerin imhasının çok kısa Tarihi)” olan eserinde
İspanyolların Kızılderililere karşı giriştiği korkunç katliamı tüm açıklığı ile
anlatıyor.
Kristof
Kolomb’un yakın arkadaşlarından birinin oğlu olan Domiken tarikatı
papazlarından Bartolome de Las Casas, orijinal adı “Brevisima historia de la
destruccion de las Indias (Yerlilerin imhasının çok kısa Tarihi)” olan eserinde
İspanyolların Kızılderililere karşı giriştiği korkunç katliamı tüm açıklığı ile
anlatmaktadır.
Kristof
Kolomb’un 12 Ekim 1492 tarihinde Haiti’ye ulaşması Yeni Dünya’da kendi halinde
dünyanın geri kalanından habersiz bir şekilde yaşayan Kızılderililer için sonun
başlangıcı oldu. Yerlilerin Avrupalılar ile karşılaşması, bugün için dünyalılar
ile uzaylıların karşılaşması gibi bir durumdu. Tepeden tırnağa zırhlı,
ellerinde uzun kılıçlar olan ve ayrıca top, tüfek gibi ateşli silahlara sahip
sömürgecilere karşı yerlilerin yapabileceği fazla bir şey yoktu.
Altın hırsı ile
gözleri kör olmuş İspanyollar, Portekizliler; dini kendilerine maske yaparak
sözde Hıristiyan olmadıkları için günahkar saydıkları bu insanlara zulüm ve
soykırım uygularken bütün insani değerleri hiçe sayarak kendi insanlıklarını
kaybettiler.
Batı dünyasının
büyük kaşif diyerek adından övgü ile bahsettiği Kristof Kolomb bakın bir
mektubunda ve günlüğünde yerlilerden nasıl bahsediyor: ‘’-Son derece
sade, dürüst ve aşırı düzeyde eli açık insanlar. Herhangi birinden, sahip
olduğu herhangi bir şey istenince, hemen veriyorlar. Başkalarına olan sevgileri,
kendi özlerine olandan çok daha fazla.’’ Mektubunda bu övgüleri sıralayan
Kolomb, günlüğün bir yerinde ise asıl düşüncesini ortaya koyuyor ve şöyle
diyor:
‘’-Bunlardan çok
iyi hizmetkâr olur. Sadece elli adamla bütün bu yerlilerin hepsine kolayca boyun
eğdirebiliriz ve her istediğimizi yaptırabiliriz.’’ İlk kan Haiti’de
döküldü.Kristof Kolomb’un ilk gelişinde kurduğu İspanyol üssündeki askerlerin
yerli halka altın işkencesine başlamaları, tecavüzleri ve köleye çevirme
girişimlerine yerli halk daha fazla tahammül edemedi.
Adadaki üs ile
birlikte askerlerde yok edildi. Kristof Kolomb’un ikinci gelişinde altın
peşinde ki aç gözlü İspanyollar Haiti’yi katliam ve işkence adasına
dönüştürdüler. Tamamen köle haline getirilen halk üç ayda bir belirli miktarda
altın temin etmeye mecburdu. Altın getirenleri ayırt etmek için boyunlarına
madeni bir levha asılıyordu.
Amerika’ya
Hıristiyanlığı yaymak için giden Papaz Bartolome de Las Casas,Kızılderili
katliamını bakın eserinde nasıl anlatıyor: ‘’-İspanyollar
yararlanmak veya kötüye kullanmak amacıyla yerlilerin karılarını, çocuklarını
alarak, emek ve alın teriyle kazandıkları besinlerini yiyerek işe koyuldular.
Cüretkârlıkları ve küstahlıkları öyle arttı ki, Hıristiyan bir yüzbaşı, bütün
adanın yöneticisi sayılan sayılan, en büyük hükümdarın öz karısının ırzına
geçti. İşte o zaman, yerliler Hıristiyanları topraklarından kovmak için yollar
aramaya başladılar. Silahlandılar. Çok zayıf, az saldırgan, dayanıksız ve
savunmasızdırlar. (İşte bu yüzden savaşları bugünkü değnek oyunları ya da çocuk
oyunları gibiydi). Atlarını, kılıçlarını ve mızraklarını alan Hıristiyanlar,
yerli Amerikalıların daha önce hiç görmediği
eylemlere başladılar: Katliam ve kan
dökme! Köylere giriyor, çoluk çocuk, yaşlı,hamile veya loğusa (kadın) demeden,
ağıllarına sığınmış kuzulara saldırır gibi, karınlarını deşiyor, parçalara
ayırıyorlardı. Kimin tek bıçak darbesiyle bir insanı ortadan ayıracağı veya tek
mızrak atışıyla başını keseceği, ya da bağırsaklarını ortaya dökeceği üzerine
bahse giriyorlardı. Anne sütü emen bebekleri zorla alıyor, ayaklarından tutup
başlarını kayalara çarpıyorlardı. Bazıları ise onları yüksekten ırmaklara
atıyor, bir yandan da gülerek şakalaşıyorlardı.’’
İnsanları 13 kişilik gruplar halinde
yakmışlar.
‘’Çocuklarla annelerini
ve önlerine çıkan herkesi kılıçtan geçiriyorlardı. İsa peygamberimizi ve 12
havariyi kutsamak ve saygılarını iletmek için uzun darağaçları kuruyorlardı.
Ayakları yere neredeyse değecek şekilde, 13 kişilik gruplar halinde onları
bağlıyor, ateşe veriyor ve diri diri yakıyorlardı. Bazıları ise, bütün
vücutlarına kuru saman yapıştırıyor ve bu şekilde ateşe veriyorlardı.
Diğerlerinin ve hayatta bırakmak istedikleri herkesin ellerini kesiyorlardı.
Elleri sarkar durumda, onlara: “Gidin, mektupları götürün” diyorlardı. Bu,
ormana kaçanlara haber götürmek demekti.
Beyleri ve
soyluları öldürme şekilleri de aynıydı. Önce direkler üzerine tahta çubuklardan
bir ızgara yapıyorlardı. Sonra, onları ızgaraya bağlıyor, altlarına da hafif
bir ateş yakıyorlardı. Yerliler bu korkunç işkenceler altında, çığlıklar atarak
can veriyorlardı. Bir keresinde dört veya beş önemli beyin ızgaralar üstünde
yandığını gördüm (sanırım başkalarının da yandığı iki üç çift ızgara daha
vardı). Yüksek çığlıklar attıkları için, subayın içi sızlamış veya uykusu
bölünmüş olmalı ki boğulmalarını emretti. Onları yakan cellattan da kötü polis
memuru (ismini biliyorum, hatta Sevilla’da ailesiyle tanışmıştım), boğmak
istemedi. Önce, gürültü yapmasınlar diye kendi elleriyle ağızlarına odun
parçacıkları tıktı. Daha sonra istediği gibi yavaş yavaş kızarsınlar diye ateşi
körükledi.’’ Papaz La Casas yazdıklarına bizzat
kendisinin şahit olduğunu eserinde şöyle dile getiriyor:
‘’Öldürülen her bir Hırıstiyan’a karşılık
100 yerli!’’
‘’- Yukarıda
anlattığım her şeyi ve sayısız daha bir çok olayı gözlerimle gördüm.
Kaçabilenlerin hepsi ya ormanlara sığınıyor ya da dağlara tırmanıyorlardı.
Amaçları böyle insanlıktan uzak kişilerden, bu kadar merhametsiz ve yırtıcı
hayvanlardan, insan soyunun en büyük düşmanları ve yıkıcılarından kaçabilmekti.
Bunun üzerine Hıristiyanlar, özellikle kötü tazı ve köpekler yetiştirdiler. Bu
hayvanlar bir yerliyi görür görmez, kaşla göz arasında paramparça ediyorlardı.
Saldırarak, bir domuzdan daha çabuk yiyorlardı. Bu köpekler büyük zararlar
verdiler, korkunç kasaplıklar yaptılar. Çok ender olarak, yerliler birkaç
Hıristiyan öldürdüğü için, Hıristiyanlar kendi aralarında bir karar aldılar.
Öldürülen her bir Hıristiyan için yüz yerli öldürmeye karar verdiler.’’
Kıristof Kolomb
zamanında Haiti’de başlayan bu katliam aralıksız yeni keşfedilen her yerde
devam etti. O zamanlar üç yüz bin kişinin yaşadığından bahsedilen Haiti
adasında günümüzde yerli soyundan gelen hiç kimse yoktur. Bugün Haiti’nin
nüfusu Afrika’dan getirilen köleleler ile İspanyol efendilerinin çocuklarından
oluşmaktadır.
‘’Sizin cennetinize gitmek istemiyorum’’ (Turgut Özal üniversitesi ile ÖSYM arasında hırsızlık, yolsuzluk, gasp-irtikap ve sahtekârlık hattı döşeyenler de bu melânetlerin torunları olsa gerek!..)
Yerlilerin insanlıktan uzaklaşmış sömürgeciler karşısında ki bu çaresiz
haykırışı sömürgecilik tarihi boyunca yaşananları çok güzel özetlemektedir. Bu
söz tek suçu, yeterince altın bulamağı için katledilen halkını korumaya
çalışmak olan ve yakılarak idam edilmesine karar verilen Küba’nın yerli
liderlerinden Hatuey’in ölmeden önce Hırıstiyan olması durumunda cennete
gideceğini söyleyen fransisken rahibe verdiği cevaptı.
Tepeden tırnağa
zırhlı olan sömürgeciler uzun çelik kılıçları ve ateşli silahları ile
savunmasız yerlileri medenileştiriyorlardı. Ayrıca Hıristiyan olmadıkları için
günahkar olan bu insanları yakarak günahlarından arındırıyorlardı. Müslümanlar
karşısında başarısız oldukları Haçlı seferlerinin intikamını adeta bu
insanlardan alıyorlardı.
İspanyollar ile
başlayan bu soykırım dönemi, Portekizliler, Hollandalılar, İngilizler,
Fransızlar, Belçikalılar, Almanlar, İtalyanlar gibi bir çok Avrupa devletinin
iştiraki ile sadece Amerika’da değil dünyanın diğer bölgelerinde de yakın
zamanlara kadar devam etti.
Günümüzde insan
hakları savunucusu rolü oynayan bu ülkelerin kanlı tarihleri bir kasap önlüğü
gibi üzerlerindedir. ((İsmail Çal / Dünya Bülteni / Tarih Servisi))
Kaynak:
*1*
http://arkeofili.com/
*1*
http://www.yenidenergenekon.com/1416-brezilyada-temas-kurulmamis-amazon-kabilesi-bireyleri-altin-madeni-icin-olduruldu/
*2* Kızılderililer Nasıl Yokedildi, Bartolome de Las Casas, çev.Meryem Ural,
Şule Yayınları, İstanbul 1999
*2* Sömürgecilik Tarihi, Raimondo Luragi, çev. Halim İnal, e yayınları 2000
Sömürgecilik Sosyolojisi, Doç. Dr. Taner Tatar,
http://iys.inonu.edu.tr/webpanel/dosyalar/1046/file/somurge.pdf
*2* Siyasi Tarih, Oral Sander, İmge Kitabevi 2006