KONFERANS VE SÖYLEŞİ "Beyaz
ihtilâl'den sessiz devrim'e", Tarihi ve Kadim DEMOKRAT PARTİ'nin 72.
Kuruluş yıldönümü etkinliği, Adnan MENDERES Demokrasi Plâtformu, Başkan: Ahmet Şerif
BAYINDIR
Güncel Haber, Tanıtım, Objektif_Realist Yorum, Milli Analiz, Tarafsız İnceleme, Bağımsız Araştırma,
30 Aralık 2017 Cumartesi
KONFERANS VE SÖYLEŞİ "Beyaz ihtilâl'den sessiz devrim'e", Tarihi ve Kadim DEMOKRAT PARTİ'nin 72. Kuruluş yıldönümü etkinliği, Adnan MENDERES Demokrasi Plâtformu, Başkan: Ahmet Şerif BAYINDIR
23 Aralık 2017 Cumartesi
SARIKAMIŞ "90 Bin Kardan Adam" 22 Aralık 1914-22 Aralık 2017 RUHLARI ŞÂD OLSUN. İhsan TOPÇU
Binlerce şehit ne demektir, hiç düşündünüz mü? Şehit oldu, deyip geçiyoruz genellikle. Geride kalan gözü yaşlıları düşündüğümüzde tablonun ne kadar acı olduğunu daha iyi anlıyoruz. Tek evden söz edeyim size, durumun vehameti netleşsin. Rahmetli babaannem, altı aylık ve dört yaşında iki oğluyla bir başına kaldı. O çocukların o koşullarda nasıl büyüdüğünü hiç düşündünüz mü? Sarıkamış, Çanakkale, Balkanlar ve daha nicelerini aklımızdan çıkarmayarak bu toprakların şehitler yurdu olduğu gerçeğini hiç unutmamalıyız. Bu cümlelerin devamını mutlaka içinizden sürdürüyorsunuzdur.
14 Aralık 2017 Perşembe
BİR DEVRİN HAFIZASI "RASİM CİNİSLİ" 1965 MTTB Genel Başkanı, ADALET PARTİSİ (1969) VE DEMOKRATİK PARTİ (1973) ERZURUM MİLLETVEKİLİ, DYP İSTANBUL İL BAŞKANI (1994)
BİR DEVRİN HAFIZASI
Rasim CİNİSLİ
Kitap Hakkında
Erzurum'un köklü ailelerinden birinin çocuğu olarak dünyaya
geldi. Genç bir üniversite öğrencisi olarak geldiği İstanbul'da kendini politik
bir ortamın içinde buldu. İstanbul Hukuk Fakültesi'nde öğrenciyken dönemin önemli
fikir adamlarıyla tanıştı.
27 Mayıs yargılamalarına tanıklık etti. Zorlu bir mücadele sonunda MTTB genel
başkanı oldu. Kendi deyimiyle "İnançlı genç bir kadronun neleri
başarabildiğinin onurlu heyecanını burada yaşadı." Başkanlık dönemi
boyunca unutulmaz faaliyetlere imza attı. Gençlik lideri olarak başarıları onu
siyasetin içine çekti. Adalet Partisi'nden Erzurum milletvekili seçildi.
Süleyman Demirel'e muhalif 41'ler Hareketi içinde yer aldı. Demokratik
Parti'nin kurucularından oldu ve 1973 seçimlerinde yeniden parlamentoya girdi.
Aktif politikaya uzun bir süre ara verdikten sonra 1990'lı yıllarda Tansu
Çiller'in davetiyle DYP İstanbul İl Başkanı oldu. Ancak kısa süre sonra istifa
etti.
İlkelerinden taviz vermemesiyle ve son derece dürüst kişiliğiyle politika
sahnesinde saygınlık kazanan Rasim Cinisli, yakın tarihimizde bizzat tanıklık
ettiği önemli olayları, unutulan veya unutturulmak istenen gerçekleri içeren
"bir devrin hafızasını" okurla paylaşıyor.
27 Mayıs'ın arkasında kim ya da kimler vardı?
Darbeler ülkenin geleceğini nasıl etkiledi?
Milletimizin en kıymetli varlığı gençliğe nasıl kıydılar?
12 Mart 1971 Muhtırası'nın ardından Cevdet Sunay'ın "derin ve sonu
karanlık bir çıkmaz" dediği tehlike neydi?
"Başarılı olsalardı Türkleri Sibirya'ya süreceklerdi" diyen başbakan
kimdi?
Yurtdışından uzanan ellere kimler kucak açtı?
Osmanlı Hanedanı'nın Türkiye'ye dönüşüne izin veren yasa hangi koşullarda kabul
edildi?
12 Eylül'de Kenan Evren Türkiye'nin elindeki en büyük kozu Yunanistan'a nasıl
teslim etti?
Rasim CİNİSLİ, Yazar
Rasim Cinisli, 1939 yılında Erzurum'un Aşkale kazasına bağlı
Cinis köyünde doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Erzurum'da yaptı. İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. 27 Mayıs 1960 darbesi öncesi ve
sonrası öğrenci olaylarının tanığı oldu. 18 Mart 1965'te Bursa'da yapılan Milli
Türk Talebe Birliği kongresinde genel başkan seçildi. MTTB Genel Başkanlığı
görevi Kasım 1966 tarihine kadar devam etti. 1969 genel seçimlerinde Adalet
Partisi listesinden Erzurum milletvekili seçildi. 1971'de kurulan Demokratik
Parti'nin kurucuları arasında bulundu ve DP Genel İdari Kurul üyeliği yaptı.
1973 genel seçimlerinde Demokratik Parti'den yine Erzurum milletvekili olarak
TBMM'de görev yaptı. 1976 yılında İstanbul'a yerleşti ve siyasi çalışmalarına
bir süre ara verdi. 1994’te Tansu Çiller’in davetiyle katıldığı Doğru Yol
Partisi’nin İstanbul İl Başkanlığını yaptı. İstifa ettikten sonra aktif
siyaseti tamamen bıraktı ve Bir Devrin Hafızası adını verdiği anılarını kaleme
aldı.
11 Kasım 2017 Cumartesi
TÜRK FİRMALARININ DİKKATİNE: "KATAR’DA TÜRK AVM Sİ AÇILIYOR" HABER: Zekeriya TÜMER, Selçuk AKPINAR, Hüseyin YÜKSEK (GİRİŞİMCİ TÜRKLER)
TÜRK
FİRMALARININ DİKKATİNE
KATAR’DA TÜRK
AVM Sİ AÇILIYOR
Girişimci ve
cesur yürekli iki Türk Çok sayıda Orta Doğu ve Asya
ülkesinin diplomatik ilişkilerini askıya aldığı Katar’ın Başkenti DOHA’DA Türk
girişimci iş adamları için AVM açma çalışmalarına başladılar.
Katar
Emiri Muhammed al Sani’nin (Şu an ki emir torunudur.)1852’de, daha sonra ve
kesin olarak 1871’de Osmanlı Devleti’ni ülkesine davet ederek, Osmanlı
Devletinin himayesine giren Katar’ın 1913 yılında Osmanlı ile ilişkileri
bitmiştir.
1972
yılında yeniden başlayan ilişkiler, 2010 yılında daha da artmış ve 2016 yılında
Finansbank ve Digiturk gibi büyük şirketleri alan Katar ülkemizde yatırımlarını
hızlandırmıştır.
Katar,
Türkiye’ye en çok doğrudan yatırım yapan 19’uncu ülke konumunda.
Genç
ve tecrübeli girişimci Selçuk AKPINAR VE Hüseyin YÜKSEL GLOBAL YATIRIM LTD.ŞTİ.
adı altında Katar’ın Başkenti Doha’da Turkish Business Center şeklinde
işletmeyi planladıkları AVM. Nin açılması için kolları sıvadılar.
Selçuk
AKPINAR ve Hüseyin YÜKSEL açacakları AVM’.de ünlü Türk Markalarının Katarlı
müşterilere hizmet verebilmelerini sağlamak istemektedirler.
Genç
girişimcilerin amacı, çok farklı bir yönetim şekli ile yönetilecek olan Turkish
business Center Türk ve Katarlı yatırımcıları bir araya getirmektir.
AVM’nin
içindeki iki adet büyük salonda çeşitli organizasyonlar, tanıtım etkinlikleri
gibi çeşitli faaliyetler gerçekleştirilecektir.
Yeni
yıl gibi açılması planlanan AVM, Türk firmaları için kaçırılmayacak bir
fırsattır.
Türkiye’de
üretim yapan, gıda, tekstil, inşaat, emlak, başta olmak üzere, sanayi, makine,
fabrika, otel, arsa, villa vs. konuları ile ilgilenen firma ortaklıklarına
sıcak bakılmaktadır.
Genç
girişimciler Türkiye’den kendileri gibi girişim ruhu olan ortaklar
aramaktadırlar. İsteyen Türk Firmaları açılacak AVM merkezinde kendi bürolarını
kurabilecekler, kendi ürünlerinin tanıtım ve pazarlamasını yapabileceklerdir.
AVM
içerisinde yalnız Türk firmalarına yer verilecektir. Türk markaları
tanıtılacaktır.
AVM’de
45 mağaza ile sergiler ve iş adamlarının
toplantı yapabilmeleri için 2 büyük salonu mevcuttur.
5
yıldır yoğun bir çalışma içerisinde olan girişimciler Selçuk AKPINAR ve Hüseyin
YÜKSEL’in gayeleri, Türk perakende ve toptancısına, imalatçı ve üreticisine
hareketli-bereketli olan pazarda kapı açmak.
Katar
pazarı çok hareketli ve tüketim ise küçük olmasına, nüfusun 2.5 milyon
civarında olmasına rağmen İstanbul kadar olmaktadır.
En
önemlisi de şu an Katar’a uygulanan ambargodur. Daha önce Katar’ın iş yaptığı
Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap emirliklerinin uyguladığı Ambargo
nedeniyle boşalan Katar pazarına Türk firmalarını sokmaktır. Dolayısı ile de
Türk ürünlerinin Katar vitrinlerinde sergilenmesi ve tüketilmesidir.
Katar yer altı kaynakları sayesinde 145 bin Dolarla
dünyada kişi başına düşen en yüksek milli gelire sahip ve dünyada ekonomik
refah düzeyi en yüksek olan ülkedir.
Böyle bir ülkeye yatırım yapan ve ürünlerini sokan her firma
gelir düzeyini çok yükseltecektir. Büyük bir tüketim pazarına sahip olan
KATAR’A yatırımcı firmaları beklemekteler.
Çok
sayıda Orta Doğu ve Asya ülkesinin diplomatik ilişkilerini askıya aldığı Katar,
Orta Doğu'da Basra Körfezi'nde yer alan küçük bir yarımada ülkesidir ve
emirlikle yönetilir. Tek kara sınırı olan komşusu Suudi Arabistan'dır ve
kuzeyinde Bahreyn, doğusunda İran yer alır.
Katar'ın
başkenti ve en büyük kenti Doha'dır.
2014
yılı itibari ile Katar nüfusu 2 milyon 155 bin 446'dır. Katar nüfusunun
yalnızca % 15'i yerel halktan oluşmaktadır. % 85'i Katar'a çalışmaya gelen
yabancı işçilerdir.
Katar
2022 FIFA Dünya Kupası'na da ev sahipliği yapacak olan ülkedir.
Petrol
rezervlerinin yanı sıra Katar dünyada en çok gaz rezervini elinde bulunduran
ülkeler arasında yer almaktadır. Katar yer altı kaynakları sayesinde 145 bin
Dolarla dünyada kişi başına düşen en yüksek milli gelire sahip ve dünyada
ekonomik refah düzeyi en yüksek olan ülkedir.
UMUMA
MAHSUS PASAPORT SAHİBİ OLAN TÜRK VATANDAŞLARI’NIN KATAR’A 30 GÜNE KADAR
GİTMELERİNDE VİZE SORUNU YOKTUR.
KATAR’A
GİDEREK AVM’DE YERİNİ ALMAK İSTEYEN, KATAR İLE TÜRKİYE ARASINDA TİCARET YAPMAK
İSTEYENLER AŞAĞIDAKİ TELEFONLARI ARAYARAK, BU KONUDA DAHA GENİŞ BİLGİ
ALABİLİRLER.
Selçuk
AKPINAR GİRİŞİMCİ TÜRK
00974 50 12 02 59 gsm
Hüseyin YÜKSEL GİRİŞİMCİ TÜRK
0532 303 30 95
TÜRKİYE’DE BULUNAN GİRİŞİMCİ
İTHALAT-İHRACAT DANIŞMANI
GÜMRÜK MÜŞAVİRİ
Zekeriya TÜMER
0552 220 45 18
0535 333 98 08
ulusaltanitim45@gmail.com
7 Kasım 2017 Salı
Atatürkçü Tarihçi, Araştırmacı-Yazar Cengiz Önal Tarakçıoğlu; 8 Kasım 2017 Çarşamba Günü “Tema Vakfı Ankara Temsilciliğinde” ve 11 Kasım 2017 Cumartesi Günü de: “Ankara Fatsalılar Yardımlaşma Kültür ve Dayanışma Dermeği'nde” İki Ayrı Konferans Verecek
DOSTLARIM,
TEMA VAKFI ANKARA TEMSİLCİLİĞİ TARAFINDAN DÜZENLENEN VE KONUŞMACI OLARAK KATILACAĞIM "ATATÜRK VE ÇEVRE" KONULU KONFERANS, AFİŞTE BELİRTİLEN TARİH, SAAT VE YERDE YAPILACAKTIR. ANKARA'DAKİ ARKADAŞLARI, ATATÜRK'ÜN DOĞA AŞKI VE ÇEVRE DUYARLILIĞI KONULARINDAKİ GÖRÜŞ, DÜŞÜNCE VE YAKLAŞIMLARIYLA İLGİLİ BİLGİ ALIŞ-VERİŞİNDE BULUNMAK ÜZERE ORADA GÖRMEKTEN MUTLU OLACAĞIMI BELİRTMEK İSTERİM. ESENLİKLE KALIN. SAYGILARIMLA...
DOSTLARIM,
FATSA'LI HEMŞEHRİLERİM BÖYLESİ BİR ÖNERİYLE GELİNCE, AİLE VE TOPLUM TERBİYEM GEREĞİ GERİ ÇEVİREMEYECEĞİM GİBİ DOĞDUĞUM VE YETİŞTİĞİM TOPRAKLARA DA BÖYLESİ BİR HİZMETİ SUNMAKTAN GERİ DURAMAZDIM. BUNUNLA BİRLİKTE UZUN YILLARDIR CUMHURİYET'İN BAŞKENTİNDE YAŞIYOR OLMAM MÜNASEBETİYLE ANKARA'LI HEMŞEHRİLERİMİ DE ORADA GÖRMEKTEN MUTLU OLACAĞIMI BELİRTMEK İSTERİM. 11 KASIM 2017 CUMARTESİ GÜNÜ GÖRÜŞMEK ÜZERE ŞİMDİLİK SAĞLIK, ESENLİK VE MUTLULUKLA KALIN. SAYGILARIMLA…
24 Ekim 2017 Salı
BÜYÜK YALAN [Turkish Forum - E Turkiyeyiz Biz] Şükrü Server AYA (KİTAP TANITIM TOPLANTISI)
BÜYÜK YALAN
[Turkish Forum -
E Turkiyeyiz Biz]
"Tek
Kişilik Ordu" gibi çalışan ve 90'nına merdiven dayamasına rağmen hala
dur durak olmadan içinden çıktığı Türk Milleti için üreten ve katma
değer yaratan Şükrü Server Aya'nın son kitabı Büyük Yalan'ın tanıtım
toplantısı yapılacaktır.
"Ermeni
Soykırımı" iddiasını yabancı belgelere dayanarak tek tek çürüten
İngilizcesi (The BIG LIE) ve Almancası da (Die Grosse Luege) olan Büyük
Yalan kitabının 2 Kasım 2017 Perşembe İstanbul-Taksim'de Feronya
Oteli'nde yapılacaktır.
Tanıtım
toplantısına katılacağım ve konu ile ilgili olarak konuşma da yapacağım.
Saygılar,
Türker Ertürk
Ogün D. Orpars "ATATÜRK'ÜN ÖLÜMÜNDEKİ SIR PERDESİ" Yazılamayan Tarih "Yazıldı Yayınlandı"
20 Ekim 2017 Cuma
ORHAN ŞAİK GÖKYAY (Bu Vatan Kimin) ANMA TOPLANTISINA DAVET & BEKİR KARA-İSMAİL KARA, KASTAMONU PLÂTFORMU - Tandoğan / ANKARA
18 Ekim 2017 Çarşamba
TARİHÇİ YAZAR KORAY ŞERBETÇİ’den İDDİALI SÖZLER “Bu güne kadar kimse tarihin neye yaradığını Türk insanına anlatmadı!”
“Bu güne kadar kimse tarihin neye yaradığını
Türk insanına anlatmadı!”
Yıllardır tarihi gerçekler birer vakıa olarak tartışılan
konulardır. Fakat tarihi gerçeklerin günlük, pratik hayatta neye yaradığı hiç
anlatılmamıştır. Bu konu ile ilgili olarak bir kitap KORAY ŞERBETÇİ imzası ile
raflardaki yerini buldu ve okuyucusuna tarihin günlük hayatta ne işe yaradığını
anlattı.
Kitapta özellikle tarihi şahsiyetler üzerinden yola
çıkılarak, tarihin psikolojik ve sosyolojik analizi yapılarak tarihi bilgilerin
pratikte nasıl kullanılabileceğine ışık tutuldu.
KORAY ŞERBETÇİ kitabı ile ilgili olarak şunları
dile getiriyor;
“Belki binlerce kez karşılaştım bu soruyla.
İnsanlar tarihçi olduğumu öğrendiklerinde önce öğrenci iken bilhassa tarih
dersini hiç sevmediklerini söyleyip hemen arkasından rakibine bir ok
fırlatırcasına “Tarih hayatta ne işimize yarar ki Allah aşkına!” sözünü pimi
çekilmiş bir el bombası gibi atıveriyorlardı kucağıma. Bu salvolar zaman
içerisinde ister istemez tarihi keyifli bir uğraş olarak benimseyen ve hayatını
bu uğraşa bağışlamış bendenizin yönünü de kendiliğinden belirlemiş oldu. Sonuç
olarak elinizdeki bu eser meydana geldi.
Kadim bilgeliğin hazinesi sayabileceğimiz
tarihin bu meselede bize söyleyeceği ne kıymetli sözleri vardır. Fakat duymak
isteyene tabi. Peki, tarih okumasını geçmişte olup bitmiş olayların mezarlığında
dolaşmaktan kurtarmanın çaresi nedir derseniz? Burada yine imdada kadim
bilgelikten bir hikmetli söz yetişir. Hint ikliminin ışıltılı kafası, Asya’nın
iftiharı, düşünür, şair ve yazar R.Tagore’un şöyle der: “Bir şeyi anlamak
onda kendimizden bir şeyler bulmaktır.”
Bu kitap, sizi tarihi figürlerin ders kitapları
tarafından ıskalanan insani ve duygusal yönlerine baktırmak iddiasındadır.
Evet, gök kubbenin altında söylenmemiş söz
yoktur. Aynı zamanda yaşanmamış deneyim, izlenmedik yöntem, yapılmadık hata da
yoktur…
O halde elinizde tuttuğunuz kitapla sizi on
binlerce yılın eski ama eskimeyen serüvenine davet ediyorum ki tarihin olup
bitmiş bir şey değil olmakta olan bir şey olduğunu ve sizin de bu olmakta
olanın kahramanı olduğunuzun tadına varasınız!
Öyle ya yoksa TARİH NEYE YARAR?”
KORAY ŞRBETÇİ imzalı “TARİH NEYE YARAR?” adlı kitap
Türdav Yayınlarından çıktı ve raflardaki yerini aldı.
(Uzun Adam Gençliği- Savcı Sayan)
İnsanlık tarihi boyunca her fikir ve ya inanç akımı kendine
göre mutlaka taraftar bulmuştur. Bu akımlar kendini ya besleyerek büyütmüş ya
da tam tersine tarih sayfalarında yok olup gitmiştir.
Bu akımlara kaynak oluşturmak ise toplum önünde lider vasfı
taşıyan şahıslar üzerinden yürümektedir. Günümüzde bu düşünce ve akımların
beslenerek kendisine taraftar toplama noktasındaki en büyük katkıyı medya
sağlamaktadır. Medya istediğinde kişiyi ya kahramana ya da nefret edilen bir
ucubeye çevirme gücüne de sahiptir.
Her şeyde olduğu gibi medya da mutlaka bir şeylerden ya da
birilerinden yanadır. Öyle ya da böyle mutlaka bir şeylere taraf olur insan ve
onun yönetimindeki her şey…
Medya bir insanı nasıl bir konuma getirir tartışmalı ve çok
su götürü bir konudur elbette. Şimdi medyanın her an gözü önünde yaşayan
birisinin başka bir kişi tarafından didik didik incelenmesi ve onun zihnindeki
haritayı çözebilmesi mümkün müdür desek?
Elbette mümkündür. Fakat bunun için bir derdinizin ve bir
dava aşkınızın olması da şarttır.
"Uzun Adam”ın Bir Gençlik Hayali Var
Bir dönem CHP üyesi olan Savcı Sayan, Uzun Adam olarak
nitelendirdiği Recep Tayyip Erdoğan’ı yakın takibe almış. Onun değer
yargılarını, hedeflerini, inançlarını, bu millet için istediklerini kendi akıl
ve vicdan terazisinde bir ölçeğe tabi tutmuş. Ve kendisini en çok etkileyen
tarafını, yani bu ülkenin gençleri için düşünce ve hedeflerini kaleme alarak
“Uzun Adam Gençliği” adlı kitaba imza atmış.
Kitabında şöyle diyor Sayan; “Bu ülkenin bağımlılığını,
bu toplumun yozlaşmasını ve bu milletin dağılmasını isteyenler, bu ülkenin
gençliğini kendi tarihinden nefret ettirerek işe başlamışlardır. Gençliğe,
atalarının birtakım cahil, yobaz, vahşî adamlar olduğunu, onlardan nefret
etmenin çok önemli olduğunu öğretmişlerdir.
Oysa hakikat, onların söylediği gibi değildir.
Bu toplum ve bu toplumun temsilcisi olduğu medeniyet, çok üstün insanî değerler
çevresinde kurulmuştur. Zamanında en ileri ve en mutlu insanlığı temsil etmiş,
birçok konuda başkalarına örnek olmuş veya yol göstermiştir.”
Yazar, "Uzun Adam Gençliği" adlı kitabında bir
liderin gençlik için hayallerini ele alarak tarihe kayıt düşülecek olan yeniden
diriliş sürecini ve ülkesinin gençlerine işaret ettiği hedefleri madde madde
anlatmış.
Yazar Sayan diyor ki; “Uzun Adam bu ülkenin gençliği için
elini değil, bedenini bile taşın altına koyar. Onun kadar cesaretle yürüyen bir
lider kim olursa olsun arkasından giderdim. O’na diktatör diyorsunuz. Hangi
diktatörün yüreğinde gençliği için bu kadar merhamet ve kaygı bulabilirdiniz
merak ediyorum?” diyor.
Bu kitap bir liderin nasıl olması gerektiğini ve bir ülkenin
asıl temellerinin gençler olduğunu farkında olan bir siyasi fikri analiz
ediyor. Lore Kitap tarafından çıkartılan "Uzun Adam Gençliği"
raflarda yerini bulmuş durumda…
9 Ekim 2017 Pazartesi
Amerika Kıtasında Ekim ayının ikinci pazartesi “Kolomb Günü”dür. Şenliklerle, şölenlerle kutlanır..
DOĞAR DOĞMAZ AĞZI KAPANAN
ÇOCUKLAR
Amerika
Kıtasında Ekim ayının ikinci pazartesi “Kolomb Günü”dür.
Şenliklerle, şölenlerle kutlanır..
Tıpkı bizim “İstanbul’u Fetih Günü” gibi..
Amerika üç gündür Kolomb Günü’nü kutluyor..
Bazı ülkelerde milyonlar çılgınca eğleniyor..
Peki kutlanan ne?..
*. *. *
1492 yılında Cenovalı kaşif Kristof Kolomb’un Nina, Pinta ve Santa Maria gemileri Amerika kıyılarına yanaştığında onları Arawak kızılderilileri karşıladı..
Kızılderililerin inancında Tanrılar sakallıydı ve denizden gelmişlerdi..
Sakallı istilacıları görünce onları doğaüstü sandılar..
Yüzerek selamladılar..
Mısır, patates ikram ettiler..
Atları, iş hayvanları, demir silahları yoktu..
Ama kulaklarına ince altın süsler takıyorlardı..
İşte o altınlar sonları oldu..
*. *. *
Kolomb kızılderililerle ilgili ilk izlenimlerini İspanya Kraliçesine şöyle yazmıştı..
“Bu insanlar o kadar yumuşak başlı, barışsever ki, yeryüzünde bunlardan daha iyi bir ulus bulunmadığına Majestelerinizin önünde ant içebilirim. Komşularını kendileri kadar seviyorlar, konuşmaları son derece tatlı ve kibar, konuşurken hep gülümsüyorlar; gerçi çırılçıplak dolaşıyorlar ama davranışları terbiyeli ve övgüye değer”
Seyir defterine de şunları eklemişti.
“Onlara kılıçlarımızı gösterdik. Demir silahları ilk kez gördükleri belli. Kesmenin ne demek olduğunu bilmediklerinden, bazıları kılıçların keskin tarafını tutunca ellerini kestiler. Bu insanlar ne herhangi bir mezhebe bağlılar ne de puta tapıyorlar. Kötülüğü tanımıyorlar, birbirlerini öldürmeyi bilmiyorlar. Hiç silahları yok… Kızılderililer son derece sade, dürüst ve eli açık insanlar. Herhangi birinden sahip olduğu herhangi bir şey istenince hemen veriyorlar. Kötülüğün ne olduğunu hiç bilmiyorlar, çalmıyorlar, öldürmüyorlar. Komşularını kendileri kadar çok seviyorlar. Dünyada onlar kadar tatlı dilli insanlar yoktur. Her zaman gülüyorlar.”
Bir de not düşüyordu.
“Bu insanların çalıştırılması, ekin ekmesi, gerekli her işe koşulması ve bizim (Avrupalalıların) gelenek ve göreneklerimizi benimsemesi gerektiği kanısındayım”
*. *. *
Ardından katliam başladı..
Sakallı yabancılar altın ve değerli taş aramak için köyleri yağmaladı, yakıp yıktı..
Yüzlerce kadını, erkeği, çocuğu kaçırdılar..
Kadınlara tecavüz ettiler..
Direnen erkeklerin kulaklarını kestiler, kafa derilerini yüzdüler..
Gemilerine atıp köle olarak satılmak üzere Avrupa’ya götürdüler.
Kolomb’un 12 Ekim 1492’de San Salvador sahiline ayak basmasının üzerinden on yıl bile geçmeden bütün kabileler, yüzbinlerce insan yok edildi..
Ardından akın akın geldiler..
Tüm Amerika Kıtasını cehenneme çevirdiler..
Katliamlara papazlar da katıldı..
Katolik olmayı kabul etmeyen Kızılderili şamanları ayaklarından asılarak canlı canlı yakıldı..
Kolomb Amerika’ya vardığında dünya nüfusunun 5’te biri kızılerili idi..
Sayıları 70 milyonu geçiyordu..
1492’den bugüne sadece 2 milyon kaldılar..
*. *. *
Dünya tarihinin en büyük soykırımını yapan Avrupalı istilacıların bu katliamı kitaplara şöyle yansıdı..
” İspanyollar istilacılar her geçen gün daha kibirli oluyordu..Aceleleri varsa yerlilerin sırtına biniyorlardı..İspanyolların canavarlığı sınır tanımıyordu.. birgün ikisi de birer papağan taşıyan iki yerli çocuğa rastlayan iki papaz, papağanları aldılar ve sırf zevk olsun diye çocukların kafasını kestiler”
Las Casas
“Ben Küba’da iken üç ayda yedi bin çocuk öldü. Acıdan çılgına dönen bazı anneler bebeklerini nehirde boğuyorlardı… Böylece erkekler madenlerde, kadınlar ağır çalışma içinde ve çocuklar da süt bulamadıkları için ölüyordu… bu kadar büyük, güçlü ve verimli topraklar kısa sürede boşaldı. İnsanlığa o kadar yabancı olan tüm bunları kendi gözlerimle gördüm ve şimdi bile yazarken ürperiyorum.”
Las Casas
“Tanrı’nın hususi takdiriyle savaştan kaçan kızılderililerin tamamına yakını çiçekten öldürdük. Tanrı topraklarımızı temizledi”
“Massachusetts Körfezi Kolonisi’nin ilk valisi John Wintrop
“Kızılderilileri yakıyorduk..Onları böyle ateşte kızarırken ve bu ateşi söndüren kan gölünde görmek korkunç bir manzaraydı, çürüyen cesetler ve bunlardan yayılan koku berbattı fakat zafer tatlı bir fedakârlık gibiydi..Bizlere olağanüstü yardımlarda bulunarak bu kadar gururlu ve kibirli bir düşmanı elimize düşüren, bu kadar çabuk bir zafer bahşeden Tanrı’ya şükranlarımızı sunarız.”
Plymouth Kolonisi’nin Valisi William Bradford
“Kızılderililerin hamal olarak kullanılmasını kınamıyorum. Ancak bir adamın bir domuza ihtiyacı varken 20 tane öldürüyordu. 4 Kızılderili’ye ihtiyaç duyduğunda bir düzine alıyordu. Metreslerini omuzlarda taşınan hamaklar içinde fakir Kızılderililer’e taşıtan birçok İspanyol vardı. Bu uygulamalar esnasında yerlilerin maruz kaldığı kötü muameleler, zararlar, soygunlar, haksızlıklar ve büyük kötülüklerin sayılması istense bunun sonu gelmez. Çünkü onlar için Kızılderilileri öldürmek, yararsız hayvanları öldürmekte birdi. ”
Cieaze de Leo
“Kızılderililerin eğer altını yoksa çocuklarını satarlardı. eğer çocukları da kalmamışsa kendi hayatlarını verirlerdi. Bu haraçları veremediklerinden ötürü Kızılderililer işkence acıları altında ya da gaddarca zindanlarda öldürülürdü. Zira İspanyollar onlara hayvani bir vahşilikle muamele ediyor ve onları hayvandan daha aşağı görüyorlardı.. Kızılderililerin cesetleri köpeklerin önüne yem olarak atılıyor, vücutlarından yaralara iyi gelebilecek bir yağ üretiliyordu. Kızılderili kadınlar sıra hâlinde direk ve ağaçlara, çocukları da onların ayaklarına asılıyordu.”
Papaz Motolinia
“Sırf eğlence olsun diye, kadın erkek demeden yerli halkın ellerini, burunlarını ve kulaklarını kesip kopardıklarını ve bunun bölgenin değişik yerlerinde defalarca tekrarlandığını kendi gözlerimle gördüm.
Memeden kesilmemiş bebekleri annelerinin göğsünden alarak onları en uzağa fırlatma konusunda birbirleriyle yarıştılar.”
Bartolome de Las Casas
“Askerler pek çok Kızılderili’yi uykularında öldürdüler. Annelerinin göğüslerinden çekilip alınan bebekler anne-babalarının gözleri önünde kılıçla parçalanıyor ve bebeklerin parçaları ateşe atılıyordu. Kundaktaki bebekler beşikleri içinde parçalanıyor, kafaları eziliyor, en taş-yürekli adamın bile vicdanını sızlatacak bir vahşilikle öldürülüyorlardı..Bazı bebekler nehre atıldı, onları kurtarmak için anne ve babaları da suya atladı. Ama askerler ne çocukların ne de anne-babaların sudan çıkmalarına izin vermediler, hepsi boğuldu.”
David de Vries
*. *. *
Kızılderili kadınları çocukları doğduğunda elleriyle onların ağzını kapatırlar..
Nefes alması için ellerini bir süre çekip, bebeğin tekrar ağlamasına fırsat vermeden aynı hareketi tekrarlarlar. .
Ağlamamak, gözlerini dünyaya açan bir Kızılderilinin aldığı ilk derstir..
Beyaz adamdan kaçarken, kucaktaki bebeğin ağlaması her şeyin sonu demektir..
Dersini iyi alamayan bir bebeğin çıkaracağı ses, kurşun yağmurundan ölmek demektir.
*. *. *
Amerika Kıtası bugünlerde “Kolomb Günü” nü kutluyor..
Şenlikler, şölenler yapılıyor..
Milyonlar çılgınca eğleniyor..
Kolomb’tan bu güne 524 yıl geçti..
524 yılda 70 milyondan fazla insan katledildi..
Bir kültür yok edildi..
Beyaz adamın bu eğlencesi(!), kızılderililerin sonu oldu..
İyi kutlamalar.
Tıpkı bizim “İstanbul’u Fetih Günü” gibi..
Amerika üç gündür Kolomb Günü’nü kutluyor..
Bazı ülkelerde milyonlar çılgınca eğleniyor..
Peki kutlanan ne?..
*. *. *
1492 yılında Cenovalı kaşif Kristof Kolomb’un Nina, Pinta ve Santa Maria gemileri Amerika kıyılarına yanaştığında onları Arawak kızılderilileri karşıladı..
Kızılderililerin inancında Tanrılar sakallıydı ve denizden gelmişlerdi..
Sakallı istilacıları görünce onları doğaüstü sandılar..
Yüzerek selamladılar..
Mısır, patates ikram ettiler..
Atları, iş hayvanları, demir silahları yoktu..
Ama kulaklarına ince altın süsler takıyorlardı..
İşte o altınlar sonları oldu..
*. *. *
Kolomb kızılderililerle ilgili ilk izlenimlerini İspanya Kraliçesine şöyle yazmıştı..
“Bu insanlar o kadar yumuşak başlı, barışsever ki, yeryüzünde bunlardan daha iyi bir ulus bulunmadığına Majestelerinizin önünde ant içebilirim. Komşularını kendileri kadar seviyorlar, konuşmaları son derece tatlı ve kibar, konuşurken hep gülümsüyorlar; gerçi çırılçıplak dolaşıyorlar ama davranışları terbiyeli ve övgüye değer”
Seyir defterine de şunları eklemişti.
“Onlara kılıçlarımızı gösterdik. Demir silahları ilk kez gördükleri belli. Kesmenin ne demek olduğunu bilmediklerinden, bazıları kılıçların keskin tarafını tutunca ellerini kestiler. Bu insanlar ne herhangi bir mezhebe bağlılar ne de puta tapıyorlar. Kötülüğü tanımıyorlar, birbirlerini öldürmeyi bilmiyorlar. Hiç silahları yok… Kızılderililer son derece sade, dürüst ve eli açık insanlar. Herhangi birinden sahip olduğu herhangi bir şey istenince hemen veriyorlar. Kötülüğün ne olduğunu hiç bilmiyorlar, çalmıyorlar, öldürmüyorlar. Komşularını kendileri kadar çok seviyorlar. Dünyada onlar kadar tatlı dilli insanlar yoktur. Her zaman gülüyorlar.”
Bir de not düşüyordu.
“Bu insanların çalıştırılması, ekin ekmesi, gerekli her işe koşulması ve bizim (Avrupalalıların) gelenek ve göreneklerimizi benimsemesi gerektiği kanısındayım”
*. *. *
Ardından katliam başladı..
Sakallı yabancılar altın ve değerli taş aramak için köyleri yağmaladı, yakıp yıktı..
Yüzlerce kadını, erkeği, çocuğu kaçırdılar..
Kadınlara tecavüz ettiler..
Direnen erkeklerin kulaklarını kestiler, kafa derilerini yüzdüler..
Gemilerine atıp köle olarak satılmak üzere Avrupa’ya götürdüler.
Kolomb’un 12 Ekim 1492’de San Salvador sahiline ayak basmasının üzerinden on yıl bile geçmeden bütün kabileler, yüzbinlerce insan yok edildi..
Ardından akın akın geldiler..
Tüm Amerika Kıtasını cehenneme çevirdiler..
Katliamlara papazlar da katıldı..
Katolik olmayı kabul etmeyen Kızılderili şamanları ayaklarından asılarak canlı canlı yakıldı..
Kolomb Amerika’ya vardığında dünya nüfusunun 5’te biri kızılerili idi..
Sayıları 70 milyonu geçiyordu..
1492’den bugüne sadece 2 milyon kaldılar..
*. *. *
Dünya tarihinin en büyük soykırımını yapan Avrupalı istilacıların bu katliamı kitaplara şöyle yansıdı..
” İspanyollar istilacılar her geçen gün daha kibirli oluyordu..Aceleleri varsa yerlilerin sırtına biniyorlardı..İspanyolların canavarlığı sınır tanımıyordu.. birgün ikisi de birer papağan taşıyan iki yerli çocuğa rastlayan iki papaz, papağanları aldılar ve sırf zevk olsun diye çocukların kafasını kestiler”
Las Casas
“Ben Küba’da iken üç ayda yedi bin çocuk öldü. Acıdan çılgına dönen bazı anneler bebeklerini nehirde boğuyorlardı… Böylece erkekler madenlerde, kadınlar ağır çalışma içinde ve çocuklar da süt bulamadıkları için ölüyordu… bu kadar büyük, güçlü ve verimli topraklar kısa sürede boşaldı. İnsanlığa o kadar yabancı olan tüm bunları kendi gözlerimle gördüm ve şimdi bile yazarken ürperiyorum.”
Las Casas
“Tanrı’nın hususi takdiriyle savaştan kaçan kızılderililerin tamamına yakını çiçekten öldürdük. Tanrı topraklarımızı temizledi”
“Massachusetts Körfezi Kolonisi’nin ilk valisi John Wintrop
“Kızılderilileri yakıyorduk..Onları böyle ateşte kızarırken ve bu ateşi söndüren kan gölünde görmek korkunç bir manzaraydı, çürüyen cesetler ve bunlardan yayılan koku berbattı fakat zafer tatlı bir fedakârlık gibiydi..Bizlere olağanüstü yardımlarda bulunarak bu kadar gururlu ve kibirli bir düşmanı elimize düşüren, bu kadar çabuk bir zafer bahşeden Tanrı’ya şükranlarımızı sunarız.”
Plymouth Kolonisi’nin Valisi William Bradford
“Kızılderililerin hamal olarak kullanılmasını kınamıyorum. Ancak bir adamın bir domuza ihtiyacı varken 20 tane öldürüyordu. 4 Kızılderili’ye ihtiyaç duyduğunda bir düzine alıyordu. Metreslerini omuzlarda taşınan hamaklar içinde fakir Kızılderililer’e taşıtan birçok İspanyol vardı. Bu uygulamalar esnasında yerlilerin maruz kaldığı kötü muameleler, zararlar, soygunlar, haksızlıklar ve büyük kötülüklerin sayılması istense bunun sonu gelmez. Çünkü onlar için Kızılderilileri öldürmek, yararsız hayvanları öldürmekte birdi. ”
Cieaze de Leo
“Kızılderililerin eğer altını yoksa çocuklarını satarlardı. eğer çocukları da kalmamışsa kendi hayatlarını verirlerdi. Bu haraçları veremediklerinden ötürü Kızılderililer işkence acıları altında ya da gaddarca zindanlarda öldürülürdü. Zira İspanyollar onlara hayvani bir vahşilikle muamele ediyor ve onları hayvandan daha aşağı görüyorlardı.. Kızılderililerin cesetleri köpeklerin önüne yem olarak atılıyor, vücutlarından yaralara iyi gelebilecek bir yağ üretiliyordu. Kızılderili kadınlar sıra hâlinde direk ve ağaçlara, çocukları da onların ayaklarına asılıyordu.”
Papaz Motolinia
“Sırf eğlence olsun diye, kadın erkek demeden yerli halkın ellerini, burunlarını ve kulaklarını kesip kopardıklarını ve bunun bölgenin değişik yerlerinde defalarca tekrarlandığını kendi gözlerimle gördüm.
Memeden kesilmemiş bebekleri annelerinin göğsünden alarak onları en uzağa fırlatma konusunda birbirleriyle yarıştılar.”
Bartolome de Las Casas
“Askerler pek çok Kızılderili’yi uykularında öldürdüler. Annelerinin göğüslerinden çekilip alınan bebekler anne-babalarının gözleri önünde kılıçla parçalanıyor ve bebeklerin parçaları ateşe atılıyordu. Kundaktaki bebekler beşikleri içinde parçalanıyor, kafaları eziliyor, en taş-yürekli adamın bile vicdanını sızlatacak bir vahşilikle öldürülüyorlardı..Bazı bebekler nehre atıldı, onları kurtarmak için anne ve babaları da suya atladı. Ama askerler ne çocukların ne de anne-babaların sudan çıkmalarına izin vermediler, hepsi boğuldu.”
David de Vries
*. *. *
Kızılderili kadınları çocukları doğduğunda elleriyle onların ağzını kapatırlar..
Nefes alması için ellerini bir süre çekip, bebeğin tekrar ağlamasına fırsat vermeden aynı hareketi tekrarlarlar. .
Ağlamamak, gözlerini dünyaya açan bir Kızılderilinin aldığı ilk derstir..
Beyaz adamdan kaçarken, kucaktaki bebeğin ağlaması her şeyin sonu demektir..
Dersini iyi alamayan bir bebeğin çıkaracağı ses, kurşun yağmurundan ölmek demektir.
*. *. *
Amerika Kıtası bugünlerde “Kolomb Günü” nü kutluyor..
Şenlikler, şölenler yapılıyor..
Milyonlar çılgınca eğleniyor..
Kolomb’tan bu güne 524 yıl geçti..
524 yılda 70 milyondan fazla insan katledildi..
Bir kültür yok edildi..
Beyaz adamın bu eğlencesi(!), kızılderililerin sonu oldu..
İyi kutlamalar.
SEDAT KAYA
skaya@haberhurriyeti.com
4 Ekim 2017 Çarşamba
DÜNYA VE İNSANLIK ALEMİNİN AMANSIZ DÜŞMANLARI "VAHŞİ, CANİ, HIRSIZ, SOYKIRIMCI VE SAHTEKÂR, VAHŞİ EMPERYALİSTLER"
VAHŞİ EMPERYALİZMİN AĞALARI ALTIN
HIRSIZLARI; BEYAZ ADAM VE ALTIN; BREZİLYA’DA TEMAS KURULMAMIŞ AMAZON KABİLESİ
BİREYLERİ HUNHARCA ÖLDÜRÜLDÜ; “SİZİN CENNETİNİZE GİTMEK İSTEMİYORUM’’
Naci Kaptan //
05.Ekim.2017
1452 yılında da
altın hırsı ile gözleri kör olmuş İspanyollar, Portekizliler; dini kendilerine
maske yaparak sözde Hıristiyan olmadıkları için günahkar saydıkları bu
insanlara zulüm ve soykırım uygularken bütün insani değerleri hiçe sayarak
kendi insanlıklarını kaybettiler.
Amazonlarda yaşayan bir kabile. F:
Ricardo Stucker
Brezilya’da Temas Kurulmamış Amazon Kabilesi Bireyleri Öldürüldü.
Altına sahip
olmak hırsı geçmişten bugüne değişmiyor.Beyaz adamın altına sahip olmak hırsı
tüm ahlaki değerlerin önünde. Geçmişte Amerika kıtasının bulunmasından buyana 1492
yılında Kristof Colomb tarafından altına sahip olmak için Amerikan yerl,lerine
kaarşı yapılan katliamlar aynen bu gün de devam ediyor . Kimseye zararı
dokunmayan, medeniyet ile ilişkisi bulunmayan ve Amazon Ormanlarının içinde
yaşamakta olan Amazon yerlileri yine bu kez 2017 yılında Beyaz adam tarafından
katledilmişler .
Kristof
Kolomb’un 12 Ekim 1492 tarihinde Haiti’ye ulaşması Yeni Dünya’da kendi halinde
dünyanın geri kalanından habersiz bir şekilde yaşayan Kızılderililer için sonun
başlangıcı oldu.
Ve tarih yine benzer olayları tekrarlıyor
;
Brezilya’da
temas kurulmayan bir kabilenin 2008’de çekilmiş fotoğrafı. Amazon’daki yerli
gruplar artan tehditler altında tehlikede. F: Funai/Associated Press
Arkeofili web
sitesinde 22 Eylül 2017 terihli Erman Ertuğrul yazısında şöyle diyor : Brezilya’da
Temas Kurulmamış Amazon Kabilesi Bireyleri Öldürüldü. Brezilya’da
Amazon ormanlarının ücra bir köşesinde yaşayan ve daha önce hiç temas
kurulmamış yerli bir kabile, altın madencileri tarafından öldürüldü.Amazon’un
uzak bir bölümünde nehir kıyısında yumurta toplayan temas kurulmamış bir
kabilenin üyeleriydiler. Fakat geçtiğimiz günlerde altın madencilerinin
gazabına uğradılar. Brezilya’daki
federal savcılar, soykırım yapılan yerli gruplara yönelik tehditlerin ülkede
artmakta olduğunu gösteren, bir kabilenin yaklaşık 10 üyesinin katliamı
hakkında bir soruşturma başlattı. Brezilya yerli
hakları ajansı Funai, altın madencilerinin Kolombiya sınırına yakın bir bara
gidip cinayetlerinden övgüyle bahsetmelerinden sonra katilleri savcılığa
şikayet ettiğini açıkladı. Ajans, katillerin ellerinde pala savurarak kabileden
geldiklerini söylediklerini belirtti.
Ajans çalışanı
Leila Silvia Burger, “Oldukça kaba bir konuşmaydı. Cesetlerin kesilmesi ve
nehre fırlatılması konusundan bile övgüyle bahsettiler. Onları öldürmezlerse
kendilerinin öleceklerini söylediler.” diyor.
Silvia Burger,
katliamın geçtiğimiz ay yaşandığını, çok fazla kanıt olduğunu ancak tüm
bunların yasal olarak kanıtlanması gerektiğini söylüyor. Yerel işler bürosu, kasabada
bazı sorgulamalar yaptı ve ardından davayı polise verdi. Davadan sorumlu
savcı Pablo Luz de Beltrand, soruşturma başlatıldığını doğruladı ancak davanın
ayrıntıları hakkında bilgilendirme yapamadığını söyledi. Beltrand, katliamın,
batıdaki Javari Vadisi’nde, Brezilya’nın en büyük ikinci yerli nüfusunun
bulunduğu bölgede yaşandığını belirtti. “Olayı takip
ediyoruz, ancak bölgeler çok büyük ve erişim sınırlı. Kabilelerle hiç temas
kurulmadı ve onlar hakkında çok az bilgiye sahibiz. Bu yüzden olay, tüm hükümet
birimlerinin birlikte çalışmasını gerektiren zor bir iş.”
Beltrand, bu yıl
içinde soruşturmasını yürüttüğü ikinci dava olduğunu söylüyor. 2017 yılının
Şubat ayında da bölgede temas kurulmamış insanlar öldürülmüştü ve dava hala
sürüyor.
“Şubat’taki olay,
bu tarz bir katliamın yaşandığı ilk olaydı. Daha önce böyle bir şey
yaşanmamıştı.”
Global bir yerli
haklar grubu olan Survival International, temas kurulmayan küçük Amazon
kabilelerinin küçük boyutları göz önüne alındığında, bu son katliamla birlikte,
yerli grupların önemli bir yüzdesinin silinebileceği konusunda uyardı.
Grubun sözcüsü
Sarah Shenker, “Soruşturma olayı doğrularsa, izole kavimlerin soykırımcı
katliamlardan korunamadığı konusunda doğrudan Brezilya hükümetinin
başarısızlığı sayılacak. Bu koruma, anayasada da güvence altına alınmış bir
şey.” diyor.*1*
Kristof Colomb’dan bu yana ne değişmişti
?
inka
yerlilerinin “Allah’ın şekerleri” olarak isimlendirdiği altına sahip olmak
isteği beyaz adam için vahşet . öldürmek , yok ,etmek çevreyi ve doğayı talan
etmek için yeterli gerekçe idi .
Beyaz adam şayet
öldüremiyorsa geri kalmış ülkelere işbirlikçi yöneticilerle ortaklık kurarak
giriyor ve bu kez de 10-20 futbol sahası büyüklükte ve yaklaşık 300 mt
derinlikte çukurlar açarak buradan çıkardıkları toprağı siyanürle harmanlayarak
altını çıkartıyorlar maden alanlarına erişmek için yüz binlerce erişkin ağaç
kesiliyor ve siyanürle katledilen tüm doğa ve yaşam siyanürlü toprak dağları
ile terkediliyor. Siyanürlü toprak süzülerek yer altı sularını da zehirleyerek
içilemez hale getiriyor. Siyanürle harmanlanmış milyonlarca m3 toprağın
öldürücü etkisinin yüz yıla yakın devam ettiğini de söylemek gerek. Geçmişten bugüne
pek bir şey değişmemişti.
Kızılderili katliamının kısa tarihi
Kristof
Kolomb’un yakın arkadaşlarından birinin oğlu olan Domiken tarikatı
papazlarından Bartolome de Las Casas, orijinal adı “Brevisima historia de la
destruccion de las Indias (Yerlilerin imhasının çok kısa Tarihi)” olan eserinde
İspanyolların Kızılderililere karşı giriştiği korkunç katliamı tüm açıklığı ile
anlatıyor.
Kristof
Kolomb’un yakın arkadaşlarından birinin oğlu olan Domiken tarikatı
papazlarından Bartolome de Las Casas, orijinal adı “Brevisima historia de la
destruccion de las Indias (Yerlilerin imhasının çok kısa Tarihi)” olan eserinde
İspanyolların Kızılderililere karşı giriştiği korkunç katliamı tüm açıklığı ile
anlatmaktadır.
Kristof
Kolomb’un 12 Ekim 1492 tarihinde Haiti’ye ulaşması Yeni Dünya’da kendi halinde
dünyanın geri kalanından habersiz bir şekilde yaşayan Kızılderililer için sonun
başlangıcı oldu. Yerlilerin Avrupalılar ile karşılaşması, bugün için dünyalılar
ile uzaylıların karşılaşması gibi bir durumdu. Tepeden tırnağa zırhlı,
ellerinde uzun kılıçlar olan ve ayrıca top, tüfek gibi ateşli silahlara sahip
sömürgecilere karşı yerlilerin yapabileceği fazla bir şey yoktu.
Altın hırsı ile
gözleri kör olmuş İspanyollar, Portekizliler; dini kendilerine maske yaparak
sözde Hıristiyan olmadıkları için günahkar saydıkları bu insanlara zulüm ve
soykırım uygularken bütün insani değerleri hiçe sayarak kendi insanlıklarını
kaybettiler.
Batı dünyasının
büyük kaşif diyerek adından övgü ile bahsettiği Kristof Kolomb bakın bir
mektubunda ve günlüğünde yerlilerden nasıl bahsediyor: ‘’-Son derece
sade, dürüst ve aşırı düzeyde eli açık insanlar. Herhangi birinden, sahip
olduğu herhangi bir şey istenince, hemen veriyorlar. Başkalarına olan sevgileri,
kendi özlerine olandan çok daha fazla.’’ Mektubunda bu övgüleri sıralayan
Kolomb, günlüğün bir yerinde ise asıl düşüncesini ortaya koyuyor ve şöyle
diyor:
‘’-Bunlardan çok
iyi hizmetkâr olur. Sadece elli adamla bütün bu yerlilerin hepsine kolayca boyun
eğdirebiliriz ve her istediğimizi yaptırabiliriz.’’ İlk kan Haiti’de
döküldü.Kristof Kolomb’un ilk gelişinde kurduğu İspanyol üssündeki askerlerin
yerli halka altın işkencesine başlamaları, tecavüzleri ve köleye çevirme
girişimlerine yerli halk daha fazla tahammül edemedi.
Adadaki üs ile
birlikte askerlerde yok edildi. Kristof Kolomb’un ikinci gelişinde altın
peşinde ki aç gözlü İspanyollar Haiti’yi katliam ve işkence adasına
dönüştürdüler. Tamamen köle haline getirilen halk üç ayda bir belirli miktarda
altın temin etmeye mecburdu. Altın getirenleri ayırt etmek için boyunlarına
madeni bir levha asılıyordu.
Amerika’ya
Hıristiyanlığı yaymak için giden Papaz Bartolome de Las Casas,Kızılderili
katliamını bakın eserinde nasıl anlatıyor: ‘’-İspanyollar
yararlanmak veya kötüye kullanmak amacıyla yerlilerin karılarını, çocuklarını
alarak, emek ve alın teriyle kazandıkları besinlerini yiyerek işe koyuldular.
Cüretkârlıkları ve küstahlıkları öyle arttı ki, Hıristiyan bir yüzbaşı, bütün
adanın yöneticisi sayılan sayılan, en büyük hükümdarın öz karısının ırzına
geçti. İşte o zaman, yerliler Hıristiyanları topraklarından kovmak için yollar
aramaya başladılar. Silahlandılar. Çok zayıf, az saldırgan, dayanıksız ve
savunmasızdırlar. (İşte bu yüzden savaşları bugünkü değnek oyunları ya da çocuk
oyunları gibiydi). Atlarını, kılıçlarını ve mızraklarını alan Hıristiyanlar,
yerli Amerikalıların daha önce hiç görmediği
eylemlere başladılar: Katliam ve kan
dökme! Köylere giriyor, çoluk çocuk, yaşlı,hamile veya loğusa (kadın) demeden,
ağıllarına sığınmış kuzulara saldırır gibi, karınlarını deşiyor, parçalara
ayırıyorlardı. Kimin tek bıçak darbesiyle bir insanı ortadan ayıracağı veya tek
mızrak atışıyla başını keseceği, ya da bağırsaklarını ortaya dökeceği üzerine
bahse giriyorlardı. Anne sütü emen bebekleri zorla alıyor, ayaklarından tutup
başlarını kayalara çarpıyorlardı. Bazıları ise onları yüksekten ırmaklara
atıyor, bir yandan da gülerek şakalaşıyorlardı.’’
İnsanları 13 kişilik gruplar halinde
yakmışlar.
‘’Çocuklarla annelerini ve önlerine çıkan herkesi kılıçtan geçiriyorlardı. İsa peygamberimizi ve 12 havariyi kutsamak ve saygılarını iletmek için uzun darağaçları kuruyorlardı. Ayakları yere neredeyse değecek şekilde, 13 kişilik gruplar halinde onları bağlıyor, ateşe veriyor ve diri diri yakıyorlardı. Bazıları ise, bütün vücutlarına kuru saman yapıştırıyor ve bu şekilde ateşe veriyorlardı. Diğerlerinin ve hayatta bırakmak istedikleri herkesin ellerini kesiyorlardı. Elleri sarkar durumda, onlara: “Gidin, mektupları götürün” diyorlardı. Bu, ormana kaçanlara haber götürmek demekti.
‘’Çocuklarla annelerini ve önlerine çıkan herkesi kılıçtan geçiriyorlardı. İsa peygamberimizi ve 12 havariyi kutsamak ve saygılarını iletmek için uzun darağaçları kuruyorlardı. Ayakları yere neredeyse değecek şekilde, 13 kişilik gruplar halinde onları bağlıyor, ateşe veriyor ve diri diri yakıyorlardı. Bazıları ise, bütün vücutlarına kuru saman yapıştırıyor ve bu şekilde ateşe veriyorlardı. Diğerlerinin ve hayatta bırakmak istedikleri herkesin ellerini kesiyorlardı. Elleri sarkar durumda, onlara: “Gidin, mektupları götürün” diyorlardı. Bu, ormana kaçanlara haber götürmek demekti.
Beyleri ve
soyluları öldürme şekilleri de aynıydı. Önce direkler üzerine tahta çubuklardan
bir ızgara yapıyorlardı. Sonra, onları ızgaraya bağlıyor, altlarına da hafif
bir ateş yakıyorlardı. Yerliler bu korkunç işkenceler altında, çığlıklar atarak
can veriyorlardı. Bir keresinde dört veya beş önemli beyin ızgaralar üstünde
yandığını gördüm (sanırım başkalarının da yandığı iki üç çift ızgara daha
vardı). Yüksek çığlıklar attıkları için, subayın içi sızlamış veya uykusu
bölünmüş olmalı ki boğulmalarını emretti. Onları yakan cellattan da kötü polis
memuru (ismini biliyorum, hatta Sevilla’da ailesiyle tanışmıştım), boğmak
istemedi. Önce, gürültü yapmasınlar diye kendi elleriyle ağızlarına odun
parçacıkları tıktı. Daha sonra istediği gibi yavaş yavaş kızarsınlar diye ateşi
körükledi.’’ Papaz La Casas yazdıklarına bizzat
kendisinin şahit olduğunu eserinde şöyle dile getiriyor:
‘’Öldürülen her bir Hırıstiyan’a karşılık
100 yerli!’’
‘’- Yukarıda
anlattığım her şeyi ve sayısız daha bir çok olayı gözlerimle gördüm.
Kaçabilenlerin hepsi ya ormanlara sığınıyor ya da dağlara tırmanıyorlardı.
Amaçları böyle insanlıktan uzak kişilerden, bu kadar merhametsiz ve yırtıcı
hayvanlardan, insan soyunun en büyük düşmanları ve yıkıcılarından kaçabilmekti.
Bunun üzerine Hıristiyanlar, özellikle kötü tazı ve köpekler yetiştirdiler. Bu
hayvanlar bir yerliyi görür görmez, kaşla göz arasında paramparça ediyorlardı.
Saldırarak, bir domuzdan daha çabuk yiyorlardı. Bu köpekler büyük zararlar
verdiler, korkunç kasaplıklar yaptılar. Çok ender olarak, yerliler birkaç
Hıristiyan öldürdüğü için, Hıristiyanlar kendi aralarında bir karar aldılar.
Öldürülen her bir Hıristiyan için yüz yerli öldürmeye karar verdiler.’’
Kıristof Kolomb
zamanında Haiti’de başlayan bu katliam aralıksız yeni keşfedilen her yerde
devam etti. O zamanlar üç yüz bin kişinin yaşadığından bahsedilen Haiti
adasında günümüzde yerli soyundan gelen hiç kimse yoktur. Bugün Haiti’nin
nüfusu Afrika’dan getirilen köleleler ile İspanyol efendilerinin çocuklarından
oluşmaktadır.
‘’Sizin cennetinize gitmek istemiyorum’’ (Turgut Özal üniversitesi ile ÖSYM arasında hırsızlık, yolsuzluk, gasp-irtikap ve sahtekârlık hattı döşeyenler de bu melânetlerin torunları olsa gerek!..)
Yerlilerin insanlıktan uzaklaşmış sömürgeciler karşısında ki bu çaresiz haykırışı sömürgecilik tarihi boyunca yaşananları çok güzel özetlemektedir. Bu söz tek suçu, yeterince altın bulamağı için katledilen halkını korumaya çalışmak olan ve yakılarak idam edilmesine karar verilen Küba’nın yerli liderlerinden Hatuey’in ölmeden önce Hırıstiyan olması durumunda cennete gideceğini söyleyen fransisken rahibe verdiği cevaptı.
Yerlilerin insanlıktan uzaklaşmış sömürgeciler karşısında ki bu çaresiz haykırışı sömürgecilik tarihi boyunca yaşananları çok güzel özetlemektedir. Bu söz tek suçu, yeterince altın bulamağı için katledilen halkını korumaya çalışmak olan ve yakılarak idam edilmesine karar verilen Küba’nın yerli liderlerinden Hatuey’in ölmeden önce Hırıstiyan olması durumunda cennete gideceğini söyleyen fransisken rahibe verdiği cevaptı.
Tepeden tırnağa
zırhlı olan sömürgeciler uzun çelik kılıçları ve ateşli silahları ile
savunmasız yerlileri medenileştiriyorlardı. Ayrıca Hıristiyan olmadıkları için
günahkar olan bu insanları yakarak günahlarından arındırıyorlardı. Müslümanlar
karşısında başarısız oldukları Haçlı seferlerinin intikamını adeta bu
insanlardan alıyorlardı.
İspanyollar ile
başlayan bu soykırım dönemi, Portekizliler, Hollandalılar, İngilizler,
Fransızlar, Belçikalılar, Almanlar, İtalyanlar gibi bir çok Avrupa devletinin
iştiraki ile sadece Amerika’da değil dünyanın diğer bölgelerinde de yakın
zamanlara kadar devam etti.
Günümüzde insan
hakları savunucusu rolü oynayan bu ülkelerin kanlı tarihleri bir kasap önlüğü
gibi üzerlerindedir. ((İsmail Çal / Dünya Bülteni / Tarih Servisi))
Kaynak:
*1* http://arkeofili.com/
*1* http://www.yenidenergenekon.com/1416-brezilyada-temas-kurulmamis-amazon-kabilesi-bireyleri-altin-madeni-icin-olduruldu/
*2* Kızılderililer Nasıl Yokedildi, Bartolome de Las Casas, çev.Meryem Ural, Şule Yayınları, İstanbul 1999
*2* Sömürgecilik Tarihi, Raimondo Luragi, çev. Halim İnal, e yayınları 2000
Sömürgecilik Sosyolojisi, Doç. Dr. Taner Tatar, http://iys.inonu.edu.tr/webpanel/dosyalar/1046/file/somurge.pdf
*2* Siyasi Tarih, Oral Sander, İmge Kitabevi 2006
*1* http://www.yenidenergenekon.com/1416-brezilyada-temas-kurulmamis-amazon-kabilesi-bireyleri-altin-madeni-icin-olduruldu/
*2* Kızılderililer Nasıl Yokedildi, Bartolome de Las Casas, çev.Meryem Ural, Şule Yayınları, İstanbul 1999
*2* Sömürgecilik Tarihi, Raimondo Luragi, çev. Halim İnal, e yayınları 2000
Sömürgecilik Sosyolojisi, Doç. Dr. Taner Tatar, http://iys.inonu.edu.tr/webpanel/dosyalar/1046/file/somurge.pdf
*2* Siyasi Tarih, Oral Sander, İmge Kitabevi 2006
16 Eylül 2017 Cumartesi
ÖNEMLİ "Duyuru ve Bilgi" 19 Mayıs 1924'de 1. Toplanan Haliç Konferansının İkincisi: "II. Haliç Konferansı, 23 Eylül 2017'de İstanbulda Toplanıyor" & EK: "Molla Mustafa Barzani'nin Adnan MENDERES'e Mektubu"
25 Ağustos 2017 Cuma
adalet kurultayı, 26 - 29 Ağustos, "Salı ve Çarşamba günleri" ÇANAKKALE & Yasemin Öney Cankurtaran, Genel Başkan Yardımcısı Tanıtım ve Halkla İlişkiler
Adalete atılan adımlardan sonra Türkiye'de mevcut olan, olmasını istediğimiz ve olması gereken adalet sistemini konuşacağız. Adalete dair söyleyecekleri olan ve adalete özlem duyan herkesle buluşmak dileğiyle Adalet Kurultayı programımızı paylaşıyoruz.
Saygı ve sevgilerimizle,
Yasemin Öney Cankurtaran
Genel Başkan Yardımcısı
Tanıtım ve Halkla İlişkiler
Yasemin Öney Cankurtaran
Genel Başkan Yardımcısı
Tanıtım ve Halkla İlişkiler
PROGRAMLARI GÖRMEK İÇİN, LÜTFEN "AŞAĞIDAKİ LİNK'LERİ TIK'LAYINIZ"
8 Ağustos 2017 Salı
Hüseyin Hakkı Kahveci “ATATÜRK’ÜN YASAKLANAN KİTABI” 81 Yıl Sonra Tekrar Yayında
“ATATÜRK’ÜN
YASAKLANAN KİTABI”
81
YIL SONRA TEKRAR YAYINDA
Atatürk’ün Yasaklanan
Kitabı
“Yahudi Casus Suzy Liberman’ın Anıları”, Hüseyin Hakkı Kahveci’nin kaleminden günellenerek
Ulak Yayınları’ndan çıktı.
“Atatürk’ün Yasaklanan Kitabı”
Siyonizmin gelişim sürecine ve devletleşmesine farklı bir bakış getiren,
günümüz olaylarıyla bağlantısını kuran, Mescid-i Aksa tartışmalarının güncel
olduğu bir dönemde her bakımdan tartışma yaratacak bir kitap.
Suzy
Liberman, aslında Ortadoğu coğrafyasının Türk milleti elinden çıkmasına sebep
olan derin casusluk mesleğinin kitabını yazmış, Polonya doğumlu Yahudi kadın
casus. Osmanlı’nın Filistin’i kaybetmesinde başrol oynamış isimlerden ve bu
esnada yaptıklarının askeri strateji ve istihbari güvenlik açısından, Atatürk
tarafından Türk milleti adına tekerrür etmesin diye 1935 yılında tüm subay ve
astsubaylara kitap olarak dağıtılmıştır.
Bu
olaylar yaşanırken Mustafa Kemal Atatürk, Süveyş Kanal Muharebe’sinde Osmanlı
ordusunu komuta ediyordu. İşte mağlubiyeti getiren sonuç belliydi. Nili Yahudi
yerel istihbarat örgütü, İngiliz ordusuna Osmanlı ordusunun geri planı hakkında
bilgi aktarıyordu. Kudüs bu yüzden kaybedilmişti.
Bu
tarihsel arka planın tanığı Mustafa Kemal Atatürk, bu kitabı tüm subaylara
dağıtılmasıyla kalmamış, Siyonist İsrail devletinin kuruluş sürecinde, 1937
yılında şunları söylemek durumunda kalmıştı:
“Şimdi
kendimize kafi derecede güvenip ve kudretimizi bildiğimiz için, İslamiyetin
mukaddes yerlerinin Musevilerin ve Hristiyanların nüfuzunun altına girmesine
mani olacağız. Buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade
etmeyeceğiz. Biz şimdiye kadar dinsiz ve İslamiyete lakayt olmakla ittiham
edildik. Fakat bu ithamlara rağmen peygamberin son arzusunu yani, mukaddes
toprakların daima İslam hakimiyetinde kalmasını temin için hemen bugün kanımızı
dökmeye hazırız.”
ATATÜRK
tarafından basılma emri verilen “Yahudi Casus Suzy Liberman’ın Anıları” hikâye
tadında bir istihbarat kitabı olmasına rağmen, içerisinde stratejik ve saklanan
bilgiler içermektedir. Bütün Türk Milleti tarafından özellikle, ibretle ve
mutlaka okunsun diye Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından bizzat basılma emri
verilen bu kitap; Atatürk tarafından kurulan devletin kurumları tarafından 1936
yılında talimatla toplatılarak yasaklanmıştır.
4 Ağustos 2017 Cuma
"ZIVANADAN ÇIKTILAR!.. İYİCE KÜSTAHLAŞTILAR" AK Parti yöneticisi Oğan: Şimdi yeni bir devlet kuruyoruz, bu devletin kurucu lideri Tayip Erdoğan!... (CNN TÜRK 04 Ağustos 2017 - Canlı Yayın)
AKP MKYK ÜYESİ AYHAN OĞAN’DAN SKANDAL SÖZLER: “BİZ YENİ BİR DEVLET KURUYORUZ, KURUCU BAŞKANI DA ERDOĞAN’DIR”
AKP MKYK üyesi Ayhan Oğan katıldığı bir televizyon programında "Biz yeni bir devlet kuruyoruz, bu devletin de kurucu başkanı Recep Tayyip Erdoğan'dır." dedi. (04 Ağustos 2017 Cuma) AKP MKYK üyesi Ayhan Oğan katıldığı bir televizyon programında “Şimdi biz yeni bir devlet kuruyoruz, beğenin beğenmeyin bu yeni devletin kurucu lideri Tayyip Erdoğan’dır” dedi. Programa katılan CHP Mersin milletvekili Aytuğ Atıcı, Oğan’ın bu sözlerine sert tepki gösterdi. Atıcı, “Yeni bir devlet?” diyerek sözü tekrar etti ve Oğan da aynı sözleri tekrar ederek, dil sürçmesini olmadığını tasdikledi.
İşte o skandal sözler!
1 Ağustos 2017 Salı
GAMZE BAL: HALKA (İHRAÇTAN İADE) ZEHİRLİ (GDO'LU, HORMONLU, HASTALIKLI VE MİKROPLU) ÜRÜN YEDİRİYORLAR. STOKLAR BİTİNCEYE KADAR ZEHİR TÜKETMEYE DEVAM
GAMZE BAL: "STOKLAR BİTİNCEYE KADAR ZEHİR TÜKETMEYE DEVAM!.."
Klorpirifos zehiri içeren bitki koruma ürünü kullanımını 80 bin tona çıkaran
Türkiye’nin ihraç ettiği gıda ürünleri iade edilirken; iç piyasada satılarak
sofralara taşınıyor. (29 Temmuz 2017)
ZEHİRLİ MADDE KALINTILARI NEDENİYLE İHRAÇTAN “İADE EDİLEN” GIDA ÜRÜNLERİ İÇ PİYASAYA!.. (DOMUZ YAPMAZ BUNLARIN YAPTIĞINI)
ZEHİRLİ MADDE KALINTILARI NEDENİYLE İHRAÇTAN “İADE EDİLEN” GIDA ÜRÜNLERİ İÇ PİYASAYA!.. (DOMUZ YAPMAZ BUNLARIN YAPTIĞINI)
En korunaklı
üretimin gerçekleştiği gıda ürünleri olarak belirtilen ihracat ürünlerinin
zehirli madde kalıntıları sebebiyle Türkiye’ye iade edilmesi, dikkatleri iç
piyasada tüketilen gıdalara çekti. Geçen yıllarda çiçek tripsi ve domates
güvesi gibi zararlılar nedeniyle geri gönderilen gıda ürünleri, bu yıl en çok
klorpirifos zehri nedeniyle iade ediliyor. Buna göre Türkiye’nin, Avrupa
Birliği’ne (AB) ihraç ettiği gıda ürünlerinde 2013 ve 2014’te klorpirifos
kalıntısı bulunmazken; 2017’de bu oran üst seviyelere çıktı. Zehrin AB’de
2015’in Ocak ayında yasaklanmasının ardından Türkiye’de de 31 Mayıs 2016’ya
kadar piyasadan toplanıp, satışının yasaklanmasına karar verilmişti. Zehrin
imalatı ve ithalatı durdu ancak, mevcut stoklar bitinceye kadar kullanılmaya
devam ediliyor. Bu, iç piyasada tüketilen domates, biber, patlıcan, elma,
armut, şeftali ve üzüm aracılığıyla zehrin yurttaşın sofrasına taşınması demek.
‘İMHA EDİLMELİ’
‘Tarımsal ürünlerin üretiminde böcekleri öldürmek için kullanılan pestisit’
olarak nitelendirilen klorpirifos zehrinin, stoklarda en az yıl sonuna kadar
bitmeyeceğinin uyarısını yapan TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Genel
Başkanı Özden Güngör, "Bu ürünlerin imha edilmesi gerekir. İç piyasada satışa
sunulması sunulması anne karnındaki bebeği bile zehirler"dedi.
SATIŞ SÜRÜYOR
7’sini ihraç eden Türkiye’de en fazla domates, biber ve asma yaprağında klorpirifos aktif maddesi görülüyor. Zehrin bayi satışlarına, toplatılma kararı olmasına rağmen devam ediliyor. Bu da, iç piyasada tüketilen gıda ürünlerinin zehir içermesi tartışmasını beraberinde getiriyor.
7’sini ihraç eden Türkiye’de en fazla domates, biber ve asma yaprağında klorpirifos aktif maddesi görülüyor. Zehrin bayi satışlarına, toplatılma kararı olmasına rağmen devam ediliyor. Bu da, iç piyasada tüketilen gıda ürünlerinin zehir içermesi tartışmasını beraberinde getiriyor.
İHRACATI
DÜŞÜRÜYOR
2016’da 18 milyon 694 bin ton meyve; 28 milyon 629 bin ton yas sebze üretimi
gerçekleştiren Türkiye, bitki koruma ürün kullanımını artırdı; bu sayı ilaç
firmalarının ithalatı da göz önüne alındığında 80 bin tona çıktı. Avrupa, Rusya
ve Ortadoğu’ya yapılan ihracatın son 2-3 yılda ciddi derecede düştüğünü ifade
eden Güngör, kullanılan tarımsal ilaçların da bu düşüşte etkili olduğunu söylüyor.
Buna göre, ilaç kalıntısı ve klorpirifos içeren bitki koruma ürün kullanımını ,
en çok ihracatın yapıldığı AB ülkelerinde hızlı alarm sistemiyle farkedilip
iade ediliyor.
DENETİM EKSİK
Klorpirifos içeren bitki koruma ürünlerinin Türkiye’de kullanımının devam etmesinin, fiyatının ucuz ve kullanım alanının geniş olması sebebiyle insan, canlı ve çevre sağlığını olumsuz etkilemeye devam edeceğini belirten Güngör, kalıntı sorunlarının yaşanacağını dile getirdi. Türkiye’de en çok kullanılan ilaçların Glifosat ve klorpirifos aktif maddesi olduğunu anlatan Güngör, "Ülkemizde bu ilaçların kullanımını denetleyecek mekanizmalar eksik. Bu sebeple böyle sorunlar yaşanıyor" dedi.
Klorpirifos içeren bitki koruma ürünlerinin Türkiye’de kullanımının devam etmesinin, fiyatının ucuz ve kullanım alanının geniş olması sebebiyle insan, canlı ve çevre sağlığını olumsuz etkilemeye devam edeceğini belirten Güngör, kalıntı sorunlarının yaşanacağını dile getirdi. Türkiye’de en çok kullanılan ilaçların Glifosat ve klorpirifos aktif maddesi olduğunu anlatan Güngör, "Ülkemizde bu ilaçların kullanımını denetleyecek mekanizmalar eksik. Bu sebeple böyle sorunlar yaşanıyor" dedi.
SAĞLIĞI BOZAN
‘PAZAR ‘
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, her yıl 3 milyon kişi zirai ilaç zehirlenmesine maruz kalıyor. Her yıl en az 20 bin tarım işçisi de zirai ilaç uygulaması sebebiyle ölüyor. Bu ilaçların kullanımının tüketicilerde yarattığı hastalık ve ölüm vakalarının sayısal olarak tespitinin mümkün olmadığını belirten Özden Güngör, gıdalardaki kalıntıların vücutta biriktiğini söyledi.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, her yıl 3 milyon kişi zirai ilaç zehirlenmesine maruz kalıyor. Her yıl en az 20 bin tarım işçisi de zirai ilaç uygulaması sebebiyle ölüyor. Bu ilaçların kullanımının tüketicilerde yarattığı hastalık ve ölüm vakalarının sayısal olarak tespitinin mümkün olmadığını belirten Özden Güngör, gıdalardaki kalıntıların vücutta biriktiğini söyledi.
SATIŞ TUTARI 600
MİLYON AVRO
Zirai ilaçların yüzde 30’u Akdeniz Bölgesi, yüzde 17’si İç Anadolu Bölgesi, yüzde 19’u Marmara Bölgesi, yüzde 18’i Ege Bölgesi ve yüzde 12’si Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde kullanılıyor. Türkiye’de tüketilen pestisitin yıllık satış tutarı ise 600 milyon Avro’yu geçiyor.
ALINTI & BAĞLANTISI: Zirai ilaçların yüzde 30’u Akdeniz Bölgesi, yüzde 17’si İç Anadolu Bölgesi, yüzde 19’u Marmara Bölgesi, yüzde 18’i Ege Bölgesi ve yüzde 12’si Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde kullanılıyor. Türkiye’de tüketilen pestisitin yıllık satış tutarı ise 600 milyon Avro’yu geçiyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)